İstanbul Modern'in sansürüne tepki basın açıklamamız ardından yayınlanan basın bültenleri, haber, makale ve cevaplar

(sondan başa sıralanmıştır.
devam edecektir…)


Fırat Arapoğlu
31.12.2011 – BirGün
Sanatçılar, küratörler, eleştirmenler ve sanat tarihçilerinin belki de uzun zamandan sonra ilk kez bir olay etrafında kinik bir tavır sergilemedikleri, görüşlerini ifade ettikleri ve saflarını belirginleştirdikleri bir süreçteyiz. İstanbul Modern’in eğitim atölyelerini desteklemek üzere bazı sanatçılardan yapıt istemesi ve 10 Aralık’taki galada Bubi’nin “Oturak” isimli yapıtını sergilememe kararı alması; Leyla Gediz’in yapıtlarını İstanbul Modern’den çekme kararını açıkladığı basın açıklamasında belirttiği üzere, müzenin “bağış günlerinde ne tip eserlerin “rahat satıldığına” istinaden bir “örnek eser listesi” yollaması, bu süreci etkiledi ve güncel sanat dünyasındaki birçok ismin de şoke olmasına neden oldu.

FARKLILIKLAR

Genel olarak bakıldığında ortada altı farklı grubun gözüktüğü görülüyor: a) AICA –  Türkiye (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) b) UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) c) Hakan Akçura’nın öncülüğünde yazılan “sansür” metnine imza atanlar -ki aralarında bulunmaktayım- d) Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Neriman Polat, AtılKunst’un aralarında bulunduğu, olayı yine “sansür” olarak isimlendiren, ama Akçura’nın metnine katılmayan bir sanatçı grubu e) Tüm bu sürece dair hiçbir örgütlenmeye gitmeyen ve olaya katılmayan sanatçılar f) Bu olaya girmeye çekinenler – gölgesinden korkanlar – ya da hiçbir fikri olmayan sanatçı müsveddeleri.
Sansür kavramı, “demokrasi” kavramı gibi problemli ve rahatlıkla manipüle edilebilen bir kavram – ki bunun da izdüşümleri günlük yaşamda fazlasıyla hissedilmekte. Bir yayının ya da yapıtın “iktidarca” denetlenmesi ve gösterimine izin verilmemesi olarak tanımlanan sansürün işte bu bağlamda sanatçılar, sanat dernekleri, müzeler gibi kurumlar ve eleştirmenleri bir tartışma ortamına getirdiği muhakkak. Bu noktada basın bildirileri birbirini takip etti ve ortaya tam anlamıyla bir kaosun çıkmasına neden oldu ki; ben bu kaosun verimli bir sürece ön ayak olacağını ummaktayım. Peki, Bubi ve İstanbul Modern arasında yaşanan bu süreçte şu an elimizde olanlar neler?

SANAT ELEŞTİRMENLERİ

Öncelikle benim de üyesi olduğum dernek olarak AICA Yönetim Kurulu’nun süreci iyi değerlendiremediğini, taraf olmamayı seçtiğini zannederken, büsbütün UPSD gibi bir kurumla – birazdan değineceğim –  yan yana algılandığını düşünmek gerekiyor. AICA homojen bir kitle değil, monolitik düşüncelere de sahip değil – Akçura’nın başlattığı imza sürecindeki ilk imzacılar arasında AICA’dan Ali Akay, Beral Madra, Pelin Derviş, Ferhat Özgür ve bu metnin yazarı bulunuyor. Bildiri metinlerinde nominal olmamaları – metinde İstanbul Modern’in ve Bubi’nin adının geçmemesi başlı başına bir fecaattir – da işin cabası. UPSD her zamanki gibi Bedri Baykam’ın kişiliği üzerinden olaya dâhil olmuş, sözde yönetim kurulu olarak isimlendirilebilecek bir biçimde basın bildirileri kaleme almıştır. Şu açık ki, UPSD’nin ulusalcı yaklaşımını tasvip etmek olası değil ve metinleri Baykam’ın yazdığını anlamak için, onun yazılarına biraz aşina olmak yeterli. UPSD’nin kendisini aklama sürecinde AICA adını kullanması da pozisyonlarını sağlama adına net ortada.

KRİZİ YÖNETEMEDİ

27 Aralık’taki İstanbul Modern’deki konuşma sonrasında AtılKunst, Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Gözde İlkin ve Güneş Terkol, “Hayal ve Hakikat” sergisindeki çalışmalarını geriye çektiler. Bubi Hayon’un duruşunun “ikircikli” olduğunu belirtirlerken, olayın tam anlamıyla bir “sansür” olduğunun net altını çizdiler – UPSD’yi anlamak zor değil ama işte AICA’nın bu “netliği” sergileyememesi iyi bir sınav olmadı. İstanbul Modern’in olaya kesinlikle dâhil olmaması ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu’nun da bu sessizliği sürdürmesi krizi iyi yönetemediklerine ve zan altında kalmalarına neden olmuş durumda. Bundan sonraki süreçte ne gibi bir açıklama yapacaklarını bilemem –ki Levent Çalıkoğlu’nun da bir AICA üyesi olduğunu belirtelim.
Sonuç  olarak, bence, alınması gereken karar Bubi’nin çalışmasının satılmama riski olsa bile yine de gala gecesine alınması ve müzayedeye katılmasıydı. İstanbul Modern’in gala gecesinde sergilenmesi için ürettiği  “Oturak” adlı işinin sergilenmesinin sakıncalı bulunması, kelimenin tam anlamıyla sansürün alasıdır. Yapıt açık bir biçimde sansüre uğramıştır. Hayal ve Hakikat Sergisi’nden işlerini çeken sanatçılar ve AICA’nın burada gözden kaçırdığı nokta, Bubi’nin bu yaklaşımı net bir biçimde sansür olarak adlandırması ve imza kampanyası için Hakan Akçura’nın nezdinde imza atanlara teşekkür etmesidir. Sonuca bağlamak gerekirse –ki bu ertelenen bir “geçici” sonuçtur– bu tartışmanın, güncel sanatta yarattığı kırılmanın verimli bir kanala akacağı muhakkak. Öncelikle dernekler bir özeleştiri sürecine girecekler –UPSD’den bunu beklemek mümkün değil-, sanatçılar ve küratörler kurumlar ile olan ilişkilerini gözden geçirecek ve son olarak zaten sayıları adam akıllı az olan eleştirmenler de hızlı karar alma ve uygulama noktasındaki zamanlama hataları için bir ders almış olacaklar. Kinik tavır sergileyenler içinse verimli bir gelişme yok, politik-miş gibi davranmaya ve piyasaya entegre davranmaya devam edecekler, sanat tarihinin onları asla bir “öncü” olarak anmayacağını bilmeden.


Hakan Akçura’nın İstanbul Modern Açıklaması’na cevabı
(iletilmiştir)

Ben hayatımda kendini bu kadar sanatın ağababası, “lütfen açıklama yapan” küstah efendi, karşısındaki sanatçıları ise ancak “hayretle” izlenecek ve kanı sağılacak böcekler olarak gören, “Benim oğlum bina okur, döner, döner gene okur” bir açıklama görmedim.

Yaptığını, ettiğini savunmanın bile bir adabı vardır, karşısındakileri, karşısındakilerin dediğini, eylediğini eşitin saymayı, görmeyi, umursayıp, dikkate almayı gerekli kılan…

Utanmalısınız. 

30.12.2011

Bahadır Baruter’in İstanbul Modern Açıklaması’na cevabı
(iletilmiştir)

Sayın Çalıkoğlu,

Bizi hayal ettiğiniz niteliklerde biz de sizi hayal edebilmek için, biz birkaç kendini bilmez, bir gölge ‘kırotör ekibi’ kurduk ve aramızdaki konuşmalarda bir süreliğine ‘Ç’ harfinin soyadınızda “yer almamasına karar verdik”… ama aslında “tüm etkinliklerimizde sansürün karşısındayız”. 

30.12.2011


Sanata ve sanatçıya destek veren, yapıtları koruyup sergileyen bir kültür-sanat kurumu olarak, Gala Modern gecesini takiben ortaya çıkan tartışmayı hayretle izledik. Daha önce bu konuda açıklama yapmamıza rağmen, tartışmaların yapıcı bir diyaloğun önüne geçtiği bu noktada ek bir açıklama yapma ihtiyacı hissettik.

 Ziyaretçileri ve destekçileriyle ayakta kalmaya çalışan bir kültür-sanat kurumu olan İstanbul Modern’de, eğitim programlarımıza destek sağlamak amacıyla Gala Modern gibi etkinlikler düzenliyoruz. Bu tip etkinlikler tüm dünyada benzer kurumlarca gerçekleştirilmekte ve tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Kamuya kapalı bu özel gece, herhangi bir sergileme amacı taşımamakta, İstanbul Modern’in eğitim programlarına kaynak yaratmak için gerçekleştirilmektedir. Gecenin amacı, etkinliğe bağış yaparak destek veren sanatçılara da ifade edilmiştir. Burada hedeflenen, davetliler arasındaki destek yarışıyla müzenin eğitim programının geliştirilerek daha ileri bir noktaya taşınmasıdır. 

Bu konudaki diyaloğun başlangıcında diğer tüm sanatçılarımıza olduğu gibi sanatçı Bubi’ye de gecenin niteliği ve önemi ayrıntısıyla açıklanmış ve sanatçının yapacağı bağışın gecede eğitim programına destek amacıyla destek yarışına sunulacağı ifade edilmiştir. Sonrasında ise küratör ekibimiz sanatçı tarafından yapılacak bağışın gecede yer almamasına karar vermiştir. Kaynak yaratmak için düzenlenen ve kesinlikle bir sergi niteliği taşımayan bu özel etkinliğe katılan tüm yapıtlar küratör ekibimizin seçimi neticesinde belirlenmektedir; buradaki seçim hakkı küratörlerimize, dolayısıyla da kuruma aittir.

Her zaman özgür bir sanat ortamının arkasında olan İstanbul Modern, tüm etkinliklerinde sansürün karşısında durmuştur. Bu açıklamamızın yaşanan olayın yanlış yorumlanmasının önüne geçeceğini ümit ediyoruz.

30.12.2011

Sanatçılardan çağrı: Bakan istifa etsin


Sibel Oral

Taraf – 30.12.2011

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “Şiirle, makaleyle, resimle terörü haklı gösteriyorlar” sözlerine Barış İçin Sanat Girişimi’nden tepki geldi. Dün sabah Barış İçin Sanat Girişimi birçok sanatçının da destek verdiği bir basın açıklaması metnini okuyarak İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i kınadı.

Gaf değil, tehdit

Kardeş Türküler’den Fehmiye Çelik’in okuduğu metinde söz konusu olan açıklamaların “gaf” değil; sanatçılara dönük tehdit, baskı ve hedef gösterme olarak tanımlanması gerektiği belirtildi. Çelik “Üç yıldır devam eden KCK operasyonlarının son dalgasında haberciler ve muhalif basın hedef alınmış; kâğıtları, kalemleri, bilgisayar çıktıları ‘suç’ unsuru olarak kaydedilmişti. Sanatçılara yönelik yapılacak operasyonlarda ‘ele geçecek’ sahne, perde, bendir, gitar, tuval, fırça, boya, kalem gibi ‘suç aletlerini’ toparlamak için oldukça çok çalışmaları gerekecek” dedi.

“Bizler, barış çizen, barış yazan, barış oynayan, barış söyleyenleriz” diye devam eden açıklamada İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i kınadıklarını ve iktidar sahiplerini akıl tutulmasından kurtulmaya davet ettiklerini ifade eden sanatçılar Şahin’i istifaya çağırdı.

Hitler’in söylemiyle aynı

Basın açıklamasından sonra söz alan sanat eleştirmeni ve küratör Beral Madra ise İstanbul Modern’de sanatçı Bubi’nin yapıtının sansürlenmesinin de altını çizerek muhafazakâr politikaların sadece devletten değil, özel kurumlardan da geldiğini söyledi. Madra sözlerine şöyle devam etti: “Uluslararası sanat ortamı İstanbul’u dünyanın en canlı, en enerjik sanat ortamı olarak gösteriyor: Festivaller, bienaller, galeriler, konserler…

Uluslararası basından İstanbul’daki sanat ortamına dair müthiş bir övgü var. Burada bir çelişki var. Tüm bunları uluslararası basına taşımamız gerek. Şu andaki söylem tamamen Hitler’in 1938’de modern sanatı yok etmek üzere sarf ettiği cümlelerdir. Görsel sanatlar alanında radikal işler yapılıyor, ama darbe de alıyor. Mesela Hafriyat kapandı. Neden? Çünkü sergi iki kere baskına uğradı. Görsel sanatlar alanı çok darbeler yedi. Bu söylem bu darbelerin devam edeceğini gösterir. Kararlı ve disiplinli bir şekilde sanat ortamı birleşerek çok büyük bir gürültü çıkarmalıyız.”

Sanatçı halkın savaşçısıdır

Toplantıda söz alan sanatçılardan Pınar Sağ ise Türkiye’de yaşananların faşizm olduğunu, sanatçıların da toplumsal muhalefete her şekilde destek olması gerektiğini ifade ederek “Yılmaz Güney’in söylediği gibi ‘Sanatçı halkın savaşçısıdır’ bu yüzden işçilerin ve ezilenlerin yanında olmalıyız” dedi.

Sanatçılar ayrıca bugün saat 19:00’da Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya gelerek Bakan Şahin’i istifaya davet etmek üzere bir eylem daha yapacak.

Destek veren bazı isim ve kurumlar

Ahmet Telli, Orhan Aydın, Cüneyt Ceneboyan Ferhat Tunç, Ali Akay, Babazula, Bajar, Murat Meriç, Kenan Çimen, Canan Şahin, Züleyha Orhan, Pınar Sağ, Kazım Öz, Şebnem Sönmez, Derya Alabora, Özcan Alper, Yusuf Çetin, Celal Çimen, Erbatur Çavuşoğlu, Tiyatro Boğaziçi, Koray Çalışkan İlkay Akkaya, Tolga Sağ, Türkiye Yazarlar Sendikası, Önder Kızılkaya, Mehmet Güreli, Nur Sürer, Harun Tekin, Tülin Özen, Derviş Zaimoğlu ve Grup Yorum.




‘Hayal ve Hakikat’ten eserlerini çeken Leyla Gediz’e İstanbul Modern’in başküratörü Levent Çalıkoğlu da bir mektup yazdı


Fisun Yalçınkaya

Sabah / 30.12.2011

Sanatçı Bubi’nin sipariş üzerine yaptığı Oturak adlı eserinin İstanbul Modern’de düzenlenen Gala Modern gecesine kabul edilmemesi sonrası yaşanan ‘sansür’ tartışmalarıyla ilgili, dün hem müze bir açıklama yaptı hem de müzenin başküratörü Levent Çalıkoğlu, ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinden eserlerini çekeceğini açıklayan sanatçı Leyla Gediz’e yazdığı mektubu SABAH’la paylaştı. Çalıkoğlu, Gediz’e hitaben yazdığı mektupta, Gediz’in ‘sansür ile ilgili’ önceki tutumunun farklı olduğunun altını çiziyor: “İstanbul Modern’e ve bana karşı şu ana kadar hangi tavizi vermek durumunda kaldın? Bu ne haksız bir itham. Müze olarak, senin haklarını ne zaman ve hangi örnekte yok saydık? Keşke ilk gün gerçek fikirlerini söyleseydin. Çok net bir şekilde ‘Sergime hazırlanıyorum, beni gelecek yıl düşünün’ demedin mi? Kaldı ki tıpkı senin gibi daha önce bu teklifin götürüldüğü ve kabul etmeyen sanatçılar oldu, elbette samimi gerekçelerini açıklayarak. Bundan daha doğal ne olabilir ki? (….) Cumartesi günü telefonda ‘Bubi gibi bir gerzeğin oyununa gelmemek gerek’ diyen sen değil miydin? Telefon konuşmamızda söylediklerinle tam tersi sözler sarfediyorsun. ‘Tüm dünyada müzelerin bu tür özel uygulamalar gerçekleştirdiğini, bunu bilmemenin cahillik olduğunu, insanların artık dünyaya bakması gerektiğini’ sen söylemedin mi? Tavrını gerçekten büyük bir haksızlık olarak görüyorum.” 

‘Sansürün karşısındayız’ 

İstanbul Modern de yaptığı yazılı açıklamada ilk yaptığı açıklamanın arkasında durarak yaşanan olayların sansür olmadığının altını bir kez daha çizdi ve müzenin her zaman sansürün karşısında olduğunu vurguladı: “Yaşanan tarşımaları hayretle izliyoruz. İstanbul Modern’de, eğitim programlarımıza destek sağlamak amacıyla Gala Modern gibi etkinlikler düzenliyoruz. Bu konudaki diyaloğun başlangıcında diğer tüm sanat- çılarımıza olduğu gibi sanatçı Bubi’ye de gecenin niteliği ve önemi ayrıntısıyla açıklanmış ve sanatçının yapacağı bağışın gecede eğitim programına destek amacıyla destek yarışına sunulacağı ifade edilmiştir. Sonrasında ise küratör ekibimiz sanatçı tarafından yapılacak bağışın gecede yer almamasına karar vermiştir. Buradaki seçim hakkı küratörlerimize, dolayısıyla da kuruma ait. Her zaman özgür bir sanat ortamının arkasında olan İstanbul Modern, tüm etkinliklerinde sansürün karşısında durmuştur.” 




İstanbul Modern’in, Bubi’nin sipariş üzerine hazırladığı “Oturak” adlı eserini uygun bulmamasıyla başlayan tartışmalar sürüyor. Bubi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nden istifa ederken, sanat dünyasının önemli isimleri de Bubi’yi destekleyerek İstanbul Modern’i protesto etti

HThayat – 30.12.2011

Sanatçı Bubi’nin İstanbul Modern’in müzeye gelir amaçlı olarak düzenlediği Gala Modern gecesi için hazırladığı “Oturak” adlı eserin küratör Levent Çalıkoğlu tarafından uygun bulunmamasıyla başlayan tartışmalar dinmiyor. Bubi, oturağın lazımlığa benzeyen bölümünün kaldırılması ya da üzerinin örtülmesinin istendiğini belirterek, bunun bir sansür olduğunu söylemişti. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) yaptığı açıklamada, olaya üzüldüklerini ama eserin geri çevrilmesinin bir sansür olarak kabul edilemeyeceğini belirtti. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) de benzer bir açıklamayla olayın sansür olarak nitelenemeyeceğini ifade etti.

Bubi, kendisine destek olmadığını düşündüğü UPSD TürkiyeMerkezi’ndeki üyeliğinden istifa etti. Bubi yaptığı basın açıklamasında derneği ve başkanı Bedri Baykam’ı zor durumda bırakmamak için istifa ettiğini söyledi. UPSD, Bubi’nin istifasını hayret ve üzüntüyle karşıladıklarını ve kararını gözden geçirmesi için kendisine 7 Ocak’a kadar süre tanıdıklarını belirtti. Bu arada, içlerinde Ali Akay, Burak Arıkan, Bahadır Baruter, Fulya Erdemci, Genco Gülan, Hakan Gürsoytrak, Vasıf Kortun, BeralMadra, İrfan Okan, Ferhat Özgür, Necla Rüzgar, Başak Şenova, Orhan Taylan, Yeşim Ustaoğlu ve Adnan Yıldız gibi isimlerin bulunduğu bazı sanatçılar, Hakan Akçura tarafından yazılan “Sansürün koşullusuna da, doğası ticari yaşama uyanına da hayır!” başlıklı bir bildiriye imza atarak hemİstanbulModern’i hem UPSD ve Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’ni (AICA) hemde olay karşısında sessiz kalan sanatçıları kınadı.  

Gediz, sergideki eserlerini geri çekti

İstanbul Modern’e olan tepkiler önceki günmüzede “Hayal ve Hakikat” sergisi kapsamında düzenlenen söyleşi sırasında da sürdü. Konuşmacılardan Mürüvvet Türkyılmaz, gündem dışına çıkarakmüzenin tutumuyla ilgili fikirlerini belirtti ve söyleşi kısa sürede bir protestoya dönüştü. Mürüvvet Türkyılmaz, Leyla Gediz ve Ceren Oykut gibi sanatçılar sergi alanına giderek kendi eserlerinin de yer aldığı salona “İstanbulModern sansürcüdür” yazılarının bulunduğu afişler astı. Bubi, dün bir açıklama daha yaparak Oturak’ın sakıncalı bulunmasının sansür olmadığını savunan UPSD’nin şaşkın bir tavır içine girdiğini ifade etti. Bu arada sanatçı Leyla Gediz de İstanbul Modern’i protesto ederek “Hayal ve Hakikat” sergisindeki eserlerini geri çekti.



Birgün – 30 12 2011

Bubi’nin oturaklı taht yapıtına İstanbul Modern’in uyguladığı sansüre tepkiler hızlı bir şekilde büyüyor. Geçen gün bizzat Modern’in kalbinde, konferans salonunda sanatçılar ve eleştirmenlerin katılımıyla büyük bir protesto düzenlendi. Başta küratör Levent Çalıkoğlu olmak üzere muhatapların olmadığı tartışma benim açımdan çok önemli. İlki bizzat müze ve galeriler dahil sanat dünyasının-sistemin tam kalbinde yer alan sanatçıların hoşnutsuzluklarını dillendirmesiydi. Ben sistemin dışında ya da “bıraktırılan” sanatçıların sitemlerine fazlasıyla alışığım; ama ilk defa bizzat içeri’de olan insanlardan fazlasıyla politik sözler duymak, hatta yapıt çekme eylemine gitmek üzerinde düşünmeyi hakkediyor. Yaklaşık 20 yıldır fazlasıyla görünür olan, hatta rezidans programlarıyla sanatçıların kıyasıya rekabet ettiği şirket-müze-sanat merkezi ilişkileri ilk defa bu kadar sert bir dillendirilmiş oluyor. Üstelik Eczacıbaşı’nın tam Emek Sineması’na niyetlendiği (eylemi biz yapalım o konsun) bir aşamada SANAT A.Ş. de böyle bir çatlak ses gelmesi bence önemli… Elbette bu çekilme ve protestoları abartmıyorum, ya da buradan şirket-sanat ilişkilerinin ciddi bir yara alacağını da umut etmiyorum. Ama yine de “içerden” bu kadar görünür bir hoşnutsuzluk duymak önemli geliyor. Özellikle 4-5 yıldır İstanbul, Dubai endeksli çağdaş-güncel sanat dünyasında çok önemli bir yere oynuyor; elbette bu alandaki yoğun spekülasyon ve rekabet ilişkileri son on yıldır sanat ve kültür endüstrisini yöneten kadroları dönüştürüp-değiştirecek; bu bekleniyordu zaten… Ben bu protestoları biraz da buradan okumak yanlısıyım. Çünkü var olan yapı, genç kuşak sanatçılar da dahil var olan potansiyeli tümden kuşatamayacak, oturmuş networklarla çalışıyordu. Bu talepler biraz da yetersiz networklara bir itiraz tonu taşıyor… Müzenin baş küratörü Levent Çalıkoğlu’na dönük hoşnutsuzluk, son on yıldır bir sanatçı portföyünü yöneten, iktidarının marjinal faydasını yaşayan bir isme dönük de aynı zamanda…

Müzede gerçekleşen protestoda vurgulanan en önemli yönlerden biri de, bir sosyal sorumluluk ve destek vitriniyle sanat alanında aktif olan şirket mantığının şeffaflık, sorgulanabilirlikten uzak bir profil vermeleriydi. Tartışmalarda ortaya çıkan diğer bir ihtiyaç ise, Türkiye sanat dünyasında mutlak bir “dışarı”nın olması ihtiyacıydı… Yani hiç bir zaman içeriye alınmayı kabul etmeyecek bir bağımsız alanına ihtiyacı… Çünkü biliyoruz ve defalarca da yazdık ki, sistem en sert politik unsurları bile çok hızlı bir şekilde kendine eklemleyebiliyor… Hatta var olan bienaller ve güncel sanat nerdeyse kendini radikal politik bir yüzey üzerinden örgütlüyor… Apolitik bir politizm yani. Berlin ile karşılaştırıldığında İstanbul güncel sanat dünyası kendilerini bir an içeri atmaya hevesli, fazlasıyla sistem karşıtı dile sahip genç sanatçı nüfusuna sahip. Mutlak bir dışarı olabilse eğer, o içerisine ya da içeriyi içerden (!) değiştirmeye çalışanlara da büyük bir ivme katacaktır eminim. Ama en azından son Bubi ve İstanbul Modern vakası neyin olmayacağını göstermesi açısından önemli… Temenni bu protestonun, hoşgörü altında çabucak içeri alınmaması olacak.



İstanbul Modern’in sanatçı Bubi’nin “Oturak” eserine sansür uygulaması sanat dünyasını karıştırdı. Sanatçılar konuyla ilgili muhatap bulamadıklarını söylüyor 

Serdarhan Aksoy
Taraf – 29.12.2011


İstanbul Modern Müzesi Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun sanatçı Bubi Hayon’un Oturak adlı eserini geri çevirmesine tepki yağıyor. İstanbul Modern Gala Modern gecesi için Bubi’ye
müzayedeyle satılmak üzere bir eser sipariş etmiş, fakat eseri konsept dışı bularak koleksiyonerlere sunmama kararı almıştı.
Oturak ’ın sergilenmesi için Bubi’den eserdeki “lazımlığa” benzer kısmı kaldırılmasını ya da üstünü örtmesini talep etmişti.
Taraf gazetesinde yer alan habere göre; önceki gün İstanbul Modern’deki Hayal ve Hakikat sergisi kapsamında düzenlenen bir söyleşide, aralarında sanatçılar Mürüvvet Türkyılmaz ve Neriman Polat’ın da bulunduğu konuşmacılar Bubi’ye uygulanan bu sansüre tepki gösterdi. Mürüvvet Türkyılmaz sergi bağlamında konuşmadan önce, İstanbul Modern’in Bubi’nin eserine yaklaşımı konusunda açıklama yaptı. Protestoya dönen toplantıda sanatçılar, kendi eserlerinin de bulunduğu salona “İstanbul Modern Sansürcüdür” yazılı afişler astılar ve hatta Mürüvvet Yılmaz ve Leyla Gediz gibi önemli isimlerin dâhil oluduğu beş sanatçı sergiden eserlerini çekti.

Küratörlü bir alan olduğu için sansür değil

Bubi’nin kendisine destek olmadığı gerekçesiyle üyelikten istifa ettiği Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ise “Bubi Hayon ve İstanbul Modern arasındaki ilişki, davet üzerine gerçekleşen bir küratörlü alanın, sipariş iş sergisi konumundadır. Bilindiği gibi, sanat eserini, düşünceyi halka, sanatsevere ulaştıran aracı kurumların bu yapıtları seçme ve sunup sunmama hakkı vardır. Bu nedenle küratörlü sergilere seçilmeyen sanatçıların yapıtları, yayınevlerinin basmadıkları kitaplar, gazetelerin yayınlamadıkları makaleler/haberler, tiyatroların sahneye koymadıkları eserler, galerilerin sergilemeye seçmedikleri yapıtlar sürekli olarak gündemde olan uygulamalardır” ifadeleriyle uygulamanın sansür olmadığını savunmuştu.

Hayır, bu bir sansürdür

Öte yandan altında sanatçılar, küratörler, bienal yönetmenleri, tasarımcılar, müzisyenler, sanat eleştirmenleri, sanat öğrencileri ve sosyal bilimcilerin imzası bulunan “Sansürün Koşullu’suna da Ticarî Yaşama Uyanı’na da Hayır” başlıklı bir bildiri yayımlandı.

Sansür tartışmasıyla ilgili olarak Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin Türkiye Şubesi’nin ve Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin aynı gün yapmış olduğu birbirine benzer iki açıklamaya katılmayan imzacılar bildiride, “Unutulmamalı ki, Bubi Hayon, verili biçim ve bağlamıyla, hepimizin bildiği yaratım çizgisinin devamı, olgun bir örneğiyle, kendi ifadesiyle ‘sanat yapıtının bir tabu olmadığını, kutsal olmadığını, müzelerin birer mabet olmadığını vurgulamak için’ altın ve bronz karışımı bir Oturak ’la İstanbul Modern ve Levent Çalıkoğlu’nun karşısına ‘çıktığı için’ sansürlenmiştir. (…) 

Devlet ya da özel sektörce kurulmuş, işletilen bir ‘modern’ sanat kurumunun kendi etkinlikleri için gereksindiği paranın miktarı ne, koleksiyoner muhatapları kim olursa olsun, sanatsal yaratım özgürlüğünü katletme hakkını, sanatsal yaratım sürecinin niteliğini dönüştürebilme özgürlüğünü -üstelik bu kadar sınırsız ve kaba bir biçimde- savunmak, bizce olanaksızdır” ifadeleriyle Bubi Hayon’un eserine uygulanan sansürü sert bir dille eleştirdi. Biz de yaşanan süreci eserin sahibi Bubi ve sanat alanındaki yetkin isimlerle konuştuk.

Politik bir mesajım yok

İstanbul Modern’in Gala Gecesi’nde sergilenmek üzere benden bir eser istendi. Levent Çalıkoğlu bu süreçte hiçbir öneri de sunmadı. Ben bir buçuk ay çalıştım ve Oturak eserimi yaptım. Sonra bir müze görevlisi geldi ve Oturak’ın sergilenmesinin sakıncalı olduğunu söyledi. Ben de istedikleri değişiklikleri yapmayacağımı söyledim. Çok şaşkınım.

Ama asıl şaşkınlığım kurucuları arasında yer aldığım Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin kraldan çok kralcı tavrınadır. Çünkü sansürün yanında yer aldılar. Ben bunun kişisel olarak Levent Çalıkoğlu ile de alakalı olduğunu sanmıyorum. Oturak çağrışımının koleksiyonerleri rahatsız edebileceğini düşünmüş olabilirler. Fakat benim işlerime bakılırsa politik şeyler yapmadığım görülür. Hiçbir politik mesajım yok. Sanatın taşıyıcı olmasına da karşıyım; ben farklı şeyler düşünüyorum. Öte yandan eserimin sergilenmesini engelleyerek koleksiyonerlerin yerine de karar vermiş oldular. Bu da çok yanlış.

Kral olduğunu sanan bir deli

Vasıf Kortun – Küratör İstanbul Modern açıldığı 2003 yılının sonundan beri ilk kez kamusallığa kavuştu, hem de istemeden. Bu da kötü bir durum değil, sanatçıların terk ederek sahiplendiği; kültür ve sanat cemaatlerinin imza kampanyasıyla protesto ettiği kurum bundan sonra operasyonlarını kendi keyfine göre sürdüremeyecek ve umursamaz davranamayacak.

Bu ilk değildi. İstanbul için olağanüstü büyük bir kazanım olabilecek Batıcıl sanat tarihine yamuk bakan çok değerli müze insanı David Eliott, yönettiği müzenin tacizine ancak sekiz ay tahammül edebildi. Doug Aitken gibi bir sanatçıyla adeta dalga geçildi. İstanbul Modern’in bunlar gibi örneklerle bezenmiş bir geçmişi var, ama hiç umursamıyor, kurumsallığın en basit protokollerine kayıtsız kalıyor. Kurumların güçleri sanatçıların ve hitap ettikleri cemaatlerin onlara verdikleri izinle, güvenle sınırlıdır.

Kurumlar bunu hak etmek zorundadır, kurumlar kamuya borçlu başlarlar. İstanbul Modern adı konulmayan o toplumsal mütabakata hiçbir zaman riayet etmedi, belki de öyle bir kontratın farkında bile olmadı. Finans, güç, halkla ilişkiler, basın, devlet desteği… Tüm bunlar yetmiyor. Yola başka yerden çıkmak lazım. Zor değil, İstanbul Modern varoluş yetkisini aldığı sanatçılara kulak verirse toparlanır, kent kazanır. Aksi takdirde geçen hafta Jacques Lacan üzerinden Jerry Saltz’dan twitlediğim gibi “Kral olduğunu sanan deli, kendini kral sanan kraldan daha deli değildir. Kral olmak için insanların kral olduğunuza inanması lazım. Kral olmak bir ilişkidir. İstanbul Modern kral olduğunu sanan, bir deliye dönüşmektedir.” Vasıf Kortun’un konuyla ilgili facebook hesabında paylaştığı metindir.

Suya sabuna dokunmasın

Ali Şimşek – Eleştirmen Bubi’nin eserinin sansürlenmesi üzerine İstanbul Modern’de yapılan eylem, kurumun içinden gelen ilk tepki olması bakımından çok önemli. Eylemde Leyla Gediz, Levent Çalıkoğlu’nun “suya sabuna dokunmayan” işler istediğini itiraf etti ilk kez. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin Türkiye Şubesi de çuvalladı bu konuda.

Çünkü İstanbul Modern’le aralarında organik bir bağ var. Bunun sanatın şirketleşmesinin patlama noktası olduğunu düşünüyorum. Öte yandan bir müzenin fon oluşturmak için müzayede düzenlemesi kabul edilebilir değil. Sanatçılardan bağış istiyorlar, sonra eseri satıp para kazanıyorlar. Müzeler sanatçıları desteklemek için vardır, soymak için değil. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği yaptığı açıklama da yersiz. Bir küratörün bir sanat eserine bu şekilde müdahale etmesi de kabul edilemez. Küratör eseri korur.

Artık sanat alanından şirketlerin çekilmesi gerekiyor. Bu alanda olmaları sosyal sorumluluk gibi, sanata destek gibi gösteriliyor; ama sanatçıların üzerinde baskı oluşturuluyor bu şekilde.

Levent Çalıkoğlu’nun istifa etmesi gerekiyor.

‘Sanatçılardan özür dilenmesini bekledik’

Mürüvvet Türkyılmaz – Sanatçı Yaptığımız eylemin en büyük amacı, sanatçıların ortak sorunlarını dile getirmekti. Bunun içeriden gelmesi müzeyi olumlamak gibi değil, hesap sormak anlamına geliyor. Eylemle bir diyalog zemini yaratmaya çalıştık, ama muhatap bulamadık. İstanbul Modern’in Hayal ve Hakikat sergisi sanatçılarından ve genel olarak sanatçılardan bir özür dilemesini bekledik.

Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin açıklamasından da tatmin olmadık. Ben sergideki işimi çektim. İlk aşamada beş sanatçı eserlerimizi sergiden çektik, ancak bu sayının arttığını biliyoruz.

Müze bir açıklama yapmalıydı

Neriman Polat – Sanatçı Ben bunun bir sansür olduğunu düşünüyorum. İstanbul Modern bizi mutahap almadı. Bunun sansür olmadığını düşünüyorlarsa, açıklama yapmaları gerekiyor. Biz oradaydık, onlar yoktu. Bubi’ye de büyük saygısızlık yaptılar. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin açıklaması konusunda ise böyle durumlarda her zaman bir kılıf uydurabilirsiniz. Zaten biz Plastik Sanatlar Derneği’ni tanımıyoruz, o dernek bizi temsil edemez; çünkü Bedri Baykam doğrultusunda hareket eden bir dernek.

İstanbul Modern’in açıklaması

İstanbul Modern’in sanatseverlere sunduğu eserler, müzenin sanat uzmanları, küratörleri ve ilgili kurulları tarafından özgürce seçilir. İstanbul Modern, eser seçimlerini, dünyadaki başka müzelerde de geçerli olan uygulamalar paralelinde, sanatsal değerin yanı sıra, müzenin vizyonu ve amaçlarına ilişkin çok » Neriman Polat – Sanatçı Ben bunun bir sansür olduğunu düşünüyorum. İstanbul Modern bizi mutahap almadı. Bunun sansür olmadığını düşünüyorlarsa, açıklama yapmaları gerekiyor. Biz oradaydık, onlar yoktu. Bubi’ye de büyük saygısızlık yaptılar.

Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin açıklaması konusunda ise böyle durumlarda her zaman bir kılıf uydurabilirsiniz. Zaten biz Plastik Sanatlar Derneği’ni tanımıyoruz, o dernek bizi temsil edemez; çünkü Bedri Baykam doğrultusunda hareket eden bir dernek. çeşitli ölçütlere göre yapmaktadır. Eğitim programlarımızı desteklemek amacıyla düzenlendiğimiz Gala Modern gecesi için sanatçıların ürettikleri çalışmalar da bu ölçütler doğrultusunda değerlendirilir. Gala Modern’de yer alacak sanat çalışmalarının seçim kararı İstanbul Modern’e aittir.



İstanbul Modern’in, Gala Modern bağış gecesi için sanatçı Bubi’ye sipariş ettiği Oturak adlı eseri kabul etmemesi sansür mü yoksa küratör tercihi mi? Sanat dünyası bunu tartışıyor. ‘Sansür’ diyenler Hayal ve Hakikat’ten eserini çekiyor

Fisun Yalçınkaya 
29.12.2011 / Sabah

İstanbul Modern tarafından sanatçı Bubi’nin sipariş üzerine yaptığı Oturak adlı eserinin Gala Modern gecesine kabul edilmemesi, sonrasında kimi sanatçıların, derneklerin de konuyla ilgili tavır alması ‘sanat dünyasında sansür tartışmasını’ ateşledi. Tartışmalar yaşanan olayın ‘Küratörün tercihi mi yoksa sansür mü?’ sorusu ekseninde gelişiyor. Bazı sanatçılar olayı sansür olarak nitelendiriyor, kimi sanatçı dernekleri ve eleştirmen derneği ise olayın üzücü olduğunu ama sansür olmadığını açıklıyor. İstanbul Modern ise olay ilk ortaya çıktığında yaptığı açıklamanın hâlâ arkasında: “İstanbul Modern’in sanatseverlere sunduğu eserler, müzenin sanat uzmanları, küratörleri ve ilgili kurulları tarafından özgürce seçilir.” Fakat, konuyla ilgili tartışmalar bu yılın gözde sergilerinden ‘Hayal ve Hakikati’i de yakından ilgilendirmeye başladı. Çünkü önceki gün ve dün bazı sanatçılar olayın sansür olduğunu düşünerek sergiden eserlerini çekeceklerini açıkladı. 

Dün yedi sanatçı ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinden eserlerini geri çekeceğini belirtti. AtılKunst sanat grubu, sanatçılar Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Gözde İlkin ve Güneş Terkol “Bubi Hayon’un ikircikli sanatçı duruşunu desteklemediğimizi açıklıyoruz” diyerek Bubi’nin tavrını eleştirdiler. Ama “Sansüre karşı duruşumuzu ortaya koymak için çekilmeye karar veriyoruz,” diyerek de İstanbul Modern’nin tavrının sansürcü olduğunun altını çizdiler. Eserini geri çeken bir diğer sanatçı da Leyla Gediz. Gediz müzenin başküratörü Levent Çalıkoğlu’na hitaben yazdığı mektubunda kendisinin de Gala Modern için davet edildiğini ama reddettiğini, çünkü sanatçılardan eser sipariş edilen Gala Modern organizasyonunu onaylamadığını, olayın da sansür olduğunu belirtti. 

İstanbul Modern ilk yaptığı açıklamayı aynen tekrar etti. Ancak sergi için sanatçılarla müze arasında anlaşma yapıldığı biliniyor. Sanatçıların eserlerini geri çekmeleri durumunda nasıl bir prosedür uygulanacağı belli değil.

Önceki gün müzede gerçekleşen eylem hakkında ise Bubi SABAH’a “Türkiye’de halen yürekli sanatçılar olduğunu bilmek çok güzel. Eylemden haberim yoktu. Gazeteden okudum ve çok duygulandım” dedi.

Sanatçı Bubi’nin de kurucuları arasında olduğu Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) olayla ilgili ilk açıklamasında Oturak eserinin İstanbul Modern tarafından kabul edilmemesine üzüldüklerini ancak ortada sansür olmadığını belirtmiş, bunun bir tercih olduğunu vurgulamıştı. Bubi, üyesi olduğu derneğin kendisini korumadığını düşünerek, dernekten istifa etti. Bubi’nin istifa ettiği UPSD’nin başkanı sanatçı Bedri Baykam, Bubi’ye yönelik bir açıklama yaparak “İstifa mektubunuzu hayret ve üzüntüyle karşıladık. Sizin gibi değerli bir sanatçımızın UPSD’den ayrılmasına razı olmamız kolay değil,” diyerek ek süre tanıdı. UPSD, ikinci bir basın açıklaması yaparak, kendisine Bubi konusunda yöneltilen eleştirilere yanıt verdi ve ilk açıklamasının arkasında durdu.

Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA da önceki gün basın açıklaması yaptı. Dernek açıklamasında ortada bir sansür olmadığını belirtti.
Bu arada sanat dünyasının önde gelenlerinden Fulya Erdemci, Hakan Gürsoytrak, Vasıf Kortun, Beral Madra, Ferhat Özgür, Necla Rüzgar, Başak Şenova, Yeşim Ustaoğlu, Adnan Yıldız gibi isimler sanatçı Hakan Akçura’nın kaleme aldığı “Sansürün koşullusuna da, doğası ticari yaşama uyanına da hayır!” başlıklı bir bildiriye imza atarak olayın sansür olduğunu savundu. 




İstanbul Modern’in 10 Aralık’taki Gala Gecesi’nde satışa sunulmak üzere sanatçı Bubi’nin yaptığı bronz – altın görünümündeki “Oturak” adlı çalışmasının geri çevrilmesine sanat çevresinden tepkiler büyüyor

Yasemin Bay 
Milliyet – 29.12.2011

Bubi’nin iddiasına göre İstanbul Modern, “işin sergilenebilmesi için oturağın lazımlığa benzeyen bölümünün kaldırılması ya da üzerinin örtülmesini istedi.  Bu olayın ardından Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD)22 Aralık’ta “Davet üzerine gerçekleşen bir küratörlü alanda kurumların bu yapıtları seçme ve sunup sunmama hakkı vardır” açıklamasını yaptı.

Metinler savaşı

Bu açıklama üzerine Bubi, UPSD’den istifa etti. İstanbul Modern’de “Hayal ve Hakikat” sergisi kapsamında önceki gün düzenlenen söyleşide müzenin tutumu tartışmaya açıldı. Mürüvvet Türkyılmaz, Atıl Kunst, Güneş Terkol, Gözde İlkin, Leyla Gediz ve Ceren Oykut’un “Hayal ve Hakikat” sergisindeki işlerini çektikleri açıklandı. Söyleşiye katılan bir grup sanatçı da müzenin tutumunu destekleyen UPSD ve Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’ni (AICA) kınadı. Aynı gün sanatçı Hakan Akçura, İstanbul Modern’in tutumunu eleştiren bir metin hazırlayarak, internet üzerinden imzaya açtı. Aralarında Ali Akay, Vasıf Kortun, Beral Madra, Hakan Gürsoytrak‘un da bulunduğu isimler metne destek verdi.  Bu gelişmelerin ardından UPSD, hem Bubi’nin istifası hem de Akçura’nın metniyle ilgili bir açıklamada bulundu. Bubi’nin istifa kararını üzüntüyle karşıladıklarını ifade eden UPSD, tüm dünyada, siparişle gerçekleştirilen işlerde karar merciinin küratör ve kurum olduğu yineledi. UPSD, Akçura’nın metniyle ilgili olarak da “Bir kurumla olan kişisel hesaplaşmalarını bu vesileyle ortalığa dökmek isteyenler, kimi kurumlarda sıfat ve söz sahibi olmak isteyip de olamayanlar, kurumlara kabul edilmeyenler, medyatik ortamda bu şekilde ‘günün yıldızı’ olabilirler” ifadelerini kullandı.  Bubi dün istifasını yeni bir metinle yineledi ve “ UPSD iktidarı sınıfta kalmıştır” dedi.

Sansür: Hayal mi hakikat mi?

Özlem Altunok 
Cumhuriyet Gazetesi, 29 Aralık 2011

İstanbul Modern ve Bubi arasında yaşanan ‘sansür’ meselesi ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinden, sanat kurumları ve derneklerine uzanan yapısal bir soruna dönüştü

Bir grup sanatçı müzedeki sergiden işlerini çekerken Bubi UPSD’den istifa etti, UPSD ortada bir ‘sansür vakası’ olmadığını açıkladı. İstanbul Modern ise sessizliğini koruyor…

Bubi’nin İstanbul Modern’in müzayede gecesi “Gala Modern” için hazırladığı eserinin müze tarafından geri çevrilmesinin yankıları sürüyor.

Bir tarafta Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) ve Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) açıklamaları, diğer tarafta bu açıklamalara “UPSD’nin ‘Sansürün Koşullu’suna da ‘doğası ticari yaşama uyanı’na da hayır” başlıklı bir başka açıklamayla itiraz eden 100’e yakın sanatçı, öte tarafta Bubi’nin UPSD’nin arkasında durmadığını söyleyerek dernekten istifa etmesi derken… Önceki gün de İstanbul Modern’deki “Hayal ve Hakikat” sergisi kapsamındaki söyleşiye katılan, aynı zamanda sergide eserleri de yer alan bir grup sanatçının müzeden “açıklama” beklentileri boşa çıkınca sergi alanına “sansürü gördük” afişleri asmalarıyla olayların boyutu daha da genişledi. Öyle görünüyor ki sanat dünyasının belli başlı kurum, dernek ve isimleri arasında büyüyen bu tartışma “kurumlaşmanın”, “sansürün”, “şeffaflığın” ne olduğunu sorgulamak için de bir vesile oldu.

Gelelim tartışmaya dair yeni gelişmelere…

“Hayal ve Hakikat” sergisindeki çalışmalarını geri çekme kararı alan Mürüvvet Türkyılmaz, Atılkunst, Ceren Oykut, Neriman Polat, Güneş Terkol ve “Bubi’nin ikircikli sanatçı duruşunu” desteklemediklerini vurgulayarak “Sansüre karşı duruşumuzu ortaya koymak, sansür tartışmalarına yol açan diyaloğu açıklığa kavuşturmak için yaptığımız çağrılara İstanbul Modern tarafından muhatap bulamayışımız nedeniyle sergiden çekilmeye karar veriyoruz” dedi. Konuyla ilgili görüşünü de aldığımız Türkyılmaz, müzedeki söyleşiye hesap sormaya gittiklerini vurgulayarak “Şeffaflık yok ve belli ki kafa karışıklığı yaşıyorlar. Ben sergide çalışması yer alan, ‘içerden’ biri olarak, böyle bir yüzleşmeyi ve işimi çekmeyi uygun gördüm” dedi.

Leyla Gediz ise bir süredir “Sansürün hayal mi yoksa hakikat mi olduğu üzerine” kafa patlattığını belirterek sergiden işlerini çektiğini açıkladı. Gediz açıklamasında “Müzeye protestomuz, tam da vermeye zorlandığımız tavizlerin hesabıdır. Şaibe altında kaldınız, krizi iyi yönetemediniz ve en kötüsü, geç kaldınız” sözlerine yer verdi.

Öte yandan UPSD ve Bubi arasındaki açıklama trafiği dün de devam etti. Bubi istifasından vazgeçmeyeceğini belirterek “gala gecesi için sınırları belirlenmemiş, sanatçıların üreteceklerinde serbest bırakıldığı müze siparişi sonrasında işimin uğradığı sansür karşısında gösterdiği yaklaşımla UPSD iktidarı sınıfta kalmıştır. Sınıfta kalmıştır diyorum çünkü: UPSD, öncelikle üyelerinin haklarını korumak için kurulmuş bir meslek kuruluşudur” sözlerine yer verdi.

UPSD ise “UPSD’nin ‘Sansürün Koşullu’suna da ‘doğası ticari yaşama uyanı’na da hayır!” başlıklı bildiriye imza atanlara yanıt verdi. UPSD’den yapılan açıklamada, “Bubi ve İstanbul Modern arasında cereyan eden tartışmaların medya önünde ‘kanlı-bıçaklı’ hesaplaşmalara dönüştürülmek istenmesi” eleştirilerek “Çalıkoğlu ve İstanbul Modern’e ve bu vesileyle bu konu üstünden UPSD ve AICA’ya çamur sıçratmak isteyenler, bugüne kadar bu hükümetin çok daha net ve açık siyasal/sanatsal medyatik baskı ve sansürlerine ne kadar direnç göstermiş, ne kadar demokrasi mücadelesine katkıda bulunmuşlardır?” sözlerine yer verildi.

Tüm bu gelişmelere karşın İstanbul Modern ise yaklaşık 20 gün önce yaptığı “İstanbul Modern’in sanatseverlere sunduğu eserler, müzenin sanat uzmanları, küratörleri ve ilgili kurulları tarafından özgürce seçilir. Gala Modern’de yer alacak sanat çalışmalarının seçim kararı İstanbul Modern’e aittir” minvalindeki açıklamanın ardından sessizliğini hâlâ koruyor. Belki de tartışma onları aştığı ve daha derin, yapısal bir soruna işaret ettiği içindir…



29/12/2011

İlk kez eleştirmen örgütleri ve sanatçılar, sansür konusunda ayrı düştü. İstanbul Modern’in Bubi’nin eserini reddetmesini kınayan bir grup sanatçı, eserlerini müzeden çekerken Bubi’yi de ‘ikircikli tutumu’ nedeniyle kınadı

Erman Ata Uncu

İstanbul Modern’in 10 Aralık’taki ‘Gala Modern’ gecesi için sipariş ettiği Bubi’nin ‘Oturak’ adlı işini sergilememe kararı almasından bu yana sansür tartışmaları büyüyerek devam ediyor. Acak bu tartışmanın önemi, Türkiye’de ilk kez sanatçıları, sanat örgütlerini, kurumları ve eleştirmenleri sansürün ne olduğu, ne olmadığı konusunda farklı taraflara sürüklemesi. Bubi’ye ve Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Neriman Polat’ın da aralarında bulunduğu sanatçılara göre ‘bu sansür, değilse ne!’ UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) ve AICA’nın (Uluslararası Eleştirmenler Birliği) Türkiye merkezine göre ‘hoş bir gelişme değil’ ama ‘sansür de değil’ sadece ‘bir anlaşmazlık’. İstanbul Modern’in şef küratörü Levent Çalıkoğlu’na göre durum işin ‘konsept dışı’ bulunmasından ibaret. Bu fikir ayrılığının temelinde ise “bir kurumun kendi sipariş ettiği eseri sergilememe kararı alması sansür mü sayılmalı, yoksa küratörün inisiyatifi kapsamında mı değerlendirilmeli?” sorusu var. 

Bubi’nin, üyesi olduğu UPSD’den istifa gerekçesinde de bu anlaşmazlık yatıyor. Sanatçı, İstanbul Modern’deki olay sonrası UPSD’nin arkasında durmadığını söylemiş ve dernekten istifa ettiğini duyurmuştu. Dernek istifanın ardından yaptığı ikinci bir açıklamayla sanatçının işinin müzayede tarafından reddedilmesinin üzüntü verici olduğunu ama İstanbul Modern’in de sergi adına beklentilerini ve hedeflerini ortaya koyma hakkına sahip olduğunu savundu. AICA da olayı UPSD’yle benzer bir yönden değerlendiriyor. AICA Yönetim Kurulu’nun açıklaması organizasyonun ‘kamuya açık bir sergiden uzak, davet usulü düzenlenen bir müzayede olduğu’ için olayın sansür boyutunda değerlendirilemeyeceği yönünde. Ancak sanatçı Hakan Akçura’nın kaleme aldığı ve hem UPSD’nin hem de AICA’nın aldığı tavrı eleştiren ‘Sansürün koşullusuna da, doğası ticari yaşama uyanına da hayır!’ başlıklı bildiriye imza atanlar arasında Beral Madra ve Ali Akay gibi AICA’nın kurucu üyelerinin de bulunması durumu daha farklı bir boyuta taşıyor. 

27 Aralık’ta İstanbul Modern’deki ‘Hayal ve Hakikat’ sergisi kapsamındaki söyleşinin, bizzat sergide işleri yer alan bazı kadın sanatçılar öncülüğünde protestoya dönüşmesi, tartışmanın en alevlendiği an oldu. Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Leyla Gediz. Neriman Polat gibi sanatçılar sergi alanına girip kendi işlerinin üzerine ‘sansürü gördük’ yazılı afişler asmıştı. Atıl Kunst, Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Gözde İlkin ve Güneş Terkol konuyla ilgili yaptıkları açıklamada Bubi’yi de eleştiriyor ve “Bubi Hayon’un ikircikli sanatçı duruşunu desteklemediklerini” söylüyorlar. Yani, tartışma Bubi’yi de aşmış vaziyette. Aynı sanatçılar ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinden çekilmeye karar verdiklerini belirttiler. Leyla Gediz de ‘Hayal ve Hakikat’ sergisinden çekildiğini bildirdi. 

Bu emeğe saygısızlık 

Osman Erden (AICA Türkiye Başkanı): Bunun sansür sayılmamasının, olayın bir sergide değil de müzayedede gerçekleşmiş olması gibi nedenleri olabilir. AICA’nın bütün üyeleri, bildiriyle hemfikir değil. Bildirinin altında AICA Yönetim Kurulu’nun imzası var. AICA içinde de tartışmalar oldu, diğer bildiriye imza atan AICA üyeleri de var. O yüzden şahsi görüşüm olarak söyleyeyim, bunun sanatçının emeğine haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ortada İstanbul Modern’in daha profesyonel çalışması gerekliliği söz konusu. Bu tür olaylarda daha önceden karşılıklı mutabakatın olması gerektiği, bunun yazılı belgelere, imzalı belgelere dayanması gerektiğini düşünüyorum. 

Denetimden sanatçı sorumlu 

Ceren Oykut: Müzayede, para kazanmaya odaklı bir iş olduğu için sanatçının işlerini denetleyebileceklerini sanıyorlar. Buna katılmıyorum. Çünkü ortaya bir tasarım ürünü, biblo ya da hediyelik eşya değil de bir sanat eseri çıkıyorsa bunun denetiminden de, kısıtlanmasından da sadece sanatçı sorumludur. Kurum ya da müze herhangi bir denetim yapamaz. Müzayede olması sebep olamaz. 

Küratörün seçmeme hakkı var 

Bedri Baykam (UPSD Başkanı): İstanbul Modern’e yılda kaç iş teklifi geliyordur ya da yılda kaç kişinin işini satın alın tetklifi ya da iması geliyordur. Ve bu kurum bunların ancak kaçını alabiliyordur. Dolayısıyla her noktası seçim olayın. Yani bir küratörün işinizi seçip seçmeme hakkı vardır. Seçildiğinizde nasıl seviniyor, hoşunuza gidiyor, egonuz tatmin oluyorsa reddedildiğinizde de bu olayın bir parçası. Ama mesela Sayın İçişleri Bakanı’nın açıklamaları hükümet sansürü, sanata sansür, üçüncü erkin, devletin müdahalesi tehlikesi. Devletin sanatı terörle eş görmesi tehlikesi, Bubi’ninki kadar konuşulmuyor. Biz Bubi’nin derneği olarak bu yapıtın neden alınmadığını anlamadık, alınmadığına üzüldük. Ama İstanbul Modern’in bunu almama hakkı yoktur, konulan her şeyi sergilemeye mecburdur gibi bir şey de olamaz. 

Yaptıkları sansürün daniskası 

Bubi: Sansür tanımı çok açık: Herhangi bir insan üretiminin ya bir bölümünün ya da tümünün engellenmesi. Öncelikle belirteyim, bu işi yapma teklifi öncelikle İstanbul Modern’den bana geldi. Bu teklifi getirirlerken de hiçbir sınırlama koymadılar, neyi nasıl yapacağıma dair hiçbir istekte bulunmadılar. Zaten böyle bir istekte bulunsalardı ben böyle bir işi yapmayacaktım. Tamamıyla ben ve diğer tüm sanatçılar özgür bırakıldılar. Daha sonra bu işin oturak olduğu için sergilenmesi sakıncalı bulundu. Bu sansür değil de nedir? Buna çeşitli açıklamalar getirmek bana kolay geliyor. Her şeyden önce ben herhangi bir iş yapıp bir müzeye ya da bir galeriye götürmedim. Onların karıştırdıkları noktaların başında bu geliyor. Ben böyle bir şey götürseydim, bunu sergilemek istemiyoruz demek en doğal haklarıydı. Ama onlar bana hiçbir koşul sunmadan benden bir iş üretmemi isteyip çalışma sürecinde beni tamamıyla özgür bıraktılar. Bu sansürün dikalasıdır. 

UPSD’den Günay’a mektup 

Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Başkanı Bedri Baykam, yönetim kurulu adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir mektup yazarak Resim Heykel Müzesi’nin Tophane Antrepo 5 binasına taşınmasından duydukları kaygıları dile getirdi. Mektupta, Resim ve Heykel Müzesi’nin ana işlevinden kopartılıp, başka kullanımlara açılacağı yönündeki olasılıklardan son derece rahatsız ve üzgün oldukları ifade edildi. Mektupta endişe edilmesi gereken bir diğer konunun da eserlerin güvenliği olduğu ifadelerine yer verildi.



Bubi’nin UPSD bildirisine karşı yaptığı basın açıklaması

28 Aralık 2011 Çarşamba, 9:17

UPSD Yonetim Kuruluna ve Basına, 

Şunu net olarakaçıklamak isterim ki, gala gecesi için sınırları belirlenmemiş, sanatçıların üreteceklerinde serbest bırakıldığı müze siparişi sonrasında işimin uğradığı sansür karşısında gösterdiği yaklaşımla UPSD iktidarı sınıfta kalmıştır. 

Sınıfta kalmıştır diyorum çünkü: 

UPSD, öncelikle üyelerinin haklarını korumak için kurulmuş bir meslek kuruluşudur. Basın açıklamasında ise varoluş nedenini unutup bir gazetede makale yazan bir eleştirmen bir köşe yazarı gibi, Oturağın sakıncalı bulunmasının sansür olmadığını savunabilecek kadar şaşkın bir tavır içine girmiştir. 

Şaşkın bir tavır içine girmiştir diyorum çünkü:

UPSD Yönetim kurulu ve başkanı, derneğin varoluş nedenini unutarak ve birazda safdillik içinde bir mahkeme heyeti imiş gibi olayı yargılayarak müzenin oturağı sergilenmemesinin sansür olmadığını naif bir şekilde kanıtlamaya çalışmıştır ki bu da benim için yeterince bir ipucu olmuştur. 

İpucu olmuştur diyorum çünkü: 

Baykam yurtdışında iken derneğin ikinci başkanı ile yaptığım müteakip görüşmelerde yönetim kurulunun konuyu bildiğini ve üzüntülü olduklarını en yakın zamanda müzenin sansürünü kınayacak bir açıklama yapacaklarını bildirdiler. Ancak Baykam’ın yurtdışından gelişini beklediklerini söyleyerek basın açıklamasını iki kez ertelediler.

Ancak Baykam yurtdışından gelince her nedense bu konudaki fikirleri tam tersi bir değişiklik gösterdi. Bu değişikliğin sebebi nedir? Bir mahkeme gibi davranan UPSD’nin mahkeme heyeti acaba hangi delillere ulaştı da yönetim kurulunun düşünceleri tam aksi yönde değişti?

Son olarak; UPSD’nin kendini AICA’nın açıklaması ile savunmaya çalışması içine düştüğü durumun vehametini göstermektedir. 

Ayrıca; “Bubi” ismi benim sanatsal çalışmalarımda kullandığım resmi olmayan bir isim. UPSD yaptığı basın açıklamalarında Bubi adımın yanına soyadımı ilave ederek gerçekte olmayan bir isim kullanılmıştır. Bu hatalıdır. Tıpkı Komet’ e kimsenin Komet Coşkun diyemeyeceği gibi. Bu durum kurucusu olduğum derneğin şahsıma karşı yaptığı özensizliği göstermektedir.

Plastik Sanatçılar derneğinden istifa etmememi isteyen “nazik yaklaşımınıza” icabet edemeyeceğimi bildiririm, istifamı bir an evvel yürürlüğe koymanızı arz ederim. 

Saygılarımla.

Bubi





Radikal – 28/12/2011

İstanbul Modern’in sanatçı Bubi’nin eserini geri çevirmesine tepkiler büyüyor. Önceki gün bir açıklama yapıp müzeyi ‘sansürcü’ olmakla suçlayan sanatçılardan bir grup, protestolarını dün müzenin içinde sürdürdü. ‘Hayal ve Hakikat’ sergisi kapsamında düzenlenen söyleşi dizisinin dünkü oturumu her zamankinden daha kalabalıktı. Konuşmacılardan Mürüvet Türkyılmaz, konuşmasına sergi hakkında değil, Bubi’nin müzenin tutumuyla ilgili konuşmak istediğini söyleyerek başladı. Salonu dolduran sanatçılar ve eleştirmenler Bubi’nin eseri konusunda İstanbul Modern’in tutumunu tartışmaya başladı. Oturum kısa sürede bir protestoya dönüştü. Müzenin tutumunu ‘sansür’ olarak görmeyen Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA’yı da kınayan sanatçılara karşı eleştirmenler kendilerini savundu. 

Sanatçılar müze küratörü Levent Çalıkoğlu’nun gelip bir açıklama yapmasını da istedi. Daha sonra sergi alanına giren Mürüvvet Türkyılmaz, Neriman Polat, Leyla Gediz, Ceren Oykut gibi bir çok kadın sanatçı, bizzat kendi eserlerinin de asılı olduğu salona ‘İstanbul Modern sansürcüdür’ yazılı afişler astı. Protestoya katılan sanatçılardan Neriman Polat, İstanbul Modern’den bir özür talebinde bulunduklarını ve bu müdahalenin sansür olduğunu söyledi. Polat, “Bu toplantıda İstanbul Modern’in yöneticilerini göremedik. Biz oradaydık ama onlar yoktu. Bu, olayı daha da sansür boyutuna getiriyor” dedi. 

İstanbul Modern, Gala Modern gecesi için Bubi’ye sipariş ettiği eseri koleksiyonerlere sunmama kararı almış, sanatçının iddiasına göre işin sergilenebilmesi için oturağın lazımlığa benzeyen bölümünün kaldırılması ya da üzerinin örtülmesi gibi şartlar getirmişti. Daha sonra bu olayda arkasında durmadığını düşündüğü Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin (UPSD) Türkiye Merkezi’ndeki üyeliğinden istifa eden Bubi’ye, Hakan Akçura’nın kaleme aldığı ‘Sansürün koşullusuna da, doğası ticari yaşama uyanına da hayır!’ başlıklı bir bildiriyle destek verilmişti. Bu bildiri aralarında Ali Akay, Burak Arıkan, Bahadır Baruter, Hüsnü Dokak, Övül Durmuşoğlu, Hakan Gürsoytrak, Vasıf Kortun, Beral Madra’nın da bulunduğu sanat dünyasının önde gelen isimleri tarafından imzalanmıştı.





28/12/2011 . E-Skop

İstanbul Modern’in sanatçı Bubi Hayon’un eserini geri çevirmesi üzerine cereyan eden tartışmalar, müzede düzenlenen “Hayal ve Hakikat” sergisinden işlerini çektiklerini açıklayan sanatçılarla birlikte derinleşip yeni boyutlar kazanıyor. 27 Aralık günü İstanbul Modern’de “Hayal ve Hakikat” sergisiyle ilgili bir söyleşi sırasında, “sansür”le ilgili sorularına cevap bulamayan bazı sanatçılar müzedeki sergiden işlerini çekmeye karar verdiler ve söyleşinin ardından üzerinde “Sansürü Gördük” yazılı pankartlar astılar. Aynı toplantıda, İnsel İnal, kâğıttan uçak biçimi verilmiş “Müze Karşıtı Bildiri”sini dağıttı. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği de, Hakan Akçura öncülüğünde İstanbul Modern’e karşı başlatılan imza kampanyasına cevap verdiği bir basın açıklaması yaptı.

“Hayal ve Hakikat” sergisinden Çekilen Sanatçıların Basın Duyurusu 

27 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Modern’de gerçekleşen konuşma sonrasında Biz (AtılKunst, Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Gözde İlkin ve Güneş Terkol, İnci Furni, Neriman Polat) “Hayal ve Hakikat” sergisinde yer alan işlerimizi sergiden çekme kararı aldık.

Tarafların (Sanatçı Bubi Hayon ve İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu) ortaya attığı SANSÜR tartışmasında biz yukarıda adı geçen sanatçılar olarak;

– Bubi Hayon’un ikircikli sanatçı duruşunu desteklemediğimizi açıklıyoruz.
– Sansüre karşı duruşumuzu ortaya koymak için “Hayal ve Hakikat” sergisinden çekilmeye karar veriyoruz.
– Yine yukarıda sözü geçen sansür tartışmalarına yol açan diyaloğu açıklığa kavuşturmak için yaptığımız çağrılara İstanbul Modern tarafından muhatap bulamayışımız nedeniyle “Hayal ve Hakikat” sergisinden çekilmeye karar veriyoruz.

İstanbul Modern’deki Toplantıda Atılan Kâğıttan Uçak Biçimindeki Bildiri

Müze politiktir. Müze kurandır. Müze ideolojidir. Müze turistiktir. Müze sermayedir. Müze eksiktir. Müze temsildir. Müze fazladır. Müze bazılarınındır. Müze bozulması gerekendir. Müze hiçbir şeydir. Müze oyundur. Müze kurumdur. Müze oynayandır. Müze sahip olandır. Müze manipülasyondur. Müze devlettir. Müze her şeye rağmendir. Müze kurgudur. Müze kutsaldır. Müze güçtür. Müze susulan yerdir. Müze merkezdir. Müze ayrıştırandır. Müze esastır. Müze kamusal alandır. Müze gerçektir. Müze bilettir. Müze sansürdür. Müze kurnazdır. Müze babadır. Müze görünür kılandır. Müze labirenttir. Müze göstermeyendir. Müze görünendir. Müze işverendir. Müze eleştirilendir. Müze işvelidir. Müze tarihi yazandır. Müze çatıdır. Müze beyazdır. Müze sevilendir. Müze sahtedir. Müze güvenliktir. Müze morgdur. Müze tehdittir. Müze düzendir. Müze sağırdır. Müze dizendir.                      Müze kenttir. Müze kuraldır. Müze arayandır. Müze tahrik edendir. Müze şarttır. Müze prestijdir.                      Müze konuşulandır. Müze klişedir. Müze çağırandır. Müze ‘cafe’dir. Müze erotiktir. Müze hediyelik eşyadır. Müze kapalıdır. Müze resmi ideolojidir. Müze hijyendir. Müze mozoledir. Müze parfümdür

UPSD’nin “Sansürün ‘Koşullu’suna da ‘Doğası Ticari Yaşama Uyanı’na da Hayır!” Başlıklı Bildiriye Yanıtı

UPSD, Bubi Hayon ve İstanbul Modern arasında cereyan eden tartışmaların medya önünde ‘kanlı-bıçaklı’ hesaplaşmalara dönüştürülmek istenmesini hayretle izlemektedir. UPSD ve AICA’nın, tesadüfen aynı gün kamuoyuyla paylaşılan ve birbirine paralel ve destekleyici görüşlerinin yer aldığı bildiriler konuyu zaten net olarak ortaya koymaktadır.

A- Yukarıda belirtilen başlığı taşıyan ve başta İstanbul Modern ve Levent Çalıkoğlu’nu eleştiren metne, bazı küratörler, sanatçılar ve öğrenciler imza atmıştır.
UPSD olarak, bu veriler ışığında, bazı ikazlarımızı toplumla paylaşmak isteriz.
1- Öncelikle, özensiz bir üslupla kaleme alınan metin, maalesef UPSD ve AICA hakkında yakışıksız ve gerçekle ilgisi olmayan bazı deyimler kullanmıştır. 

B- ‘Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nin ve UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin ve görüldüğü kadarıyla sessizliği ve tavırsızlığı seçen birçok sanatçının, siyasal ve yönetsel iktidarın, koleksiyonerliğe merak sardığı bilinen muhafazakâr kesimlerin “duyarlılıklarını” tehdit olarak görüp eserlere müdahale eden piyasa aktörlerinin davranışlarına, “ticaretin doğası” deyip geçtiğini gözlemliyoruz.’ şeklinde kullanılan cümleler, çok havada kalmıştır. UPSD kadar ‘siyasal ve yönetsel iktidar’la, Türkiye’yi saran faşizm, şeriatçılık ve sansürle mücadele eden başka bir kurum yoktur. 

Ayrıca UPSD (ve AICA), bu konuyu kesinlikle ‘Ticaretin doğası’ olarak analiz etmemiştir. Küratörlü, seçimli gerçekleştirilen iş, sergi ve organizasyonların kaçınılmaz olası sonuçlarından biri olarak görmüştür. Bunlar çok farklı analizlerdir ve bu yakışıksız sözleri sahiplerine iade ediyoruz.

2- Bu olayı bir ‘fırsatçılığa’ dönüştürerek abartılı kahramanlıklara soyunanlar, bir kurumla olan kişisel hesaplaşmalarını bu vesileyle ortalığa dökmek isteyenler, kimi kurumlarda sıfat ve söz sahibi olmak isteyip de olamayanlar, o kurumlara kabul edilmeyenler, medyatik ortamda bu şekilde ‘günün yıldızı’ olabilirler. Ancak sanat ortamı, çok daha uzun soluklu mantıklı ve zaman sorgulamasının ‘çapraz testlerinden’ geçmiş çizgileri hatırlar. 

3- Sanatta özgürlük ve demokrasi istediklerini ve sansüre karşı çıktıklarını ifade edenler, burada çifte bir çelişkiye düşmüşlerdir. 

– Bu olayın, İstanbul Modern nezdinde bir “Levent Çalıkoğlu’nun kellesini” talep etme yarışına dönüşmesi, çok yakışıksız yöntemleri hatırlatmaktadır. Çeşitli gazetecileri, çalıştıkları yayın organlarından attıran baskı ve karalama yöntemlerini anımsatan bu kampanyaları şiddetle kınıyoruz. Sansürle mücadele ettiğini söylerken, bir küratörü kararı beğenilmediği için görevinden etmeye kalkışmak ne kadar kabul edilebilir ‘bir demokratik’ (!) tavırdır, bunu anlamak mümkün değildir.

– Çalıkoğlu ve İstanbul Modern’e ve bu vesileyle bu konu üstünden UPSD ve AICA’ya çamur sıçratmak isteyenler, bugüne kadar bu hükümetin çok daha net ve açık siyasal/sanatsal medyatik baskı ve sansürlerine ne kadar direnç göstermiş, ne kadar demokrasi mücadelesine katkıda bulunmuşlardır? Fazla uzağa gitmeden, örneğin 2011’de çeşitli trajik olaylardan sonra yıkılan Mehmet Aksoy’un ‘İnsanlık Anıtı’ için düzenlenen basın toplantıları, miting, panel, yürüyüş ve Kars’a seyahat etkinliklerine ne kadar katılmışlardır? Ne yazık ki, bizim görebildiğimiz kadar, bu çok önemli sorunun yanıtı, söz konusu metnin imza sahipleri açısından, pek iç açıcı değildir.

– Konunun ‘sansür’ üstünden abartılı medyatik pompalamalarla topluma sunuluşuna eşlik eden imzaları arasında, bazı küratörlerin de adı geçmektedir. Olayı daha fazla büyütmeden sanırız örnek bir uygulamayı hatırlatmak, tartışmak konuyu kapamak adına yararlı olabilir: 

Mesela metne imza atanlar arasında Sn Vasıf Kortun, sanatçı Bedri Baykam’ın 2002 yılında Paris ve Buenos Aires Bienali’nde sergilenen ‘Harem Entrikaları’ adlı 10 metrelik enstalasyonunu Garanti Güncel Platform’da sergilenmesi konusunda işi görüp, onayladıktan bir süre sonra, sanatçı ‘tarih’ verilmesini beklerken, bu işi sergilemekten vazgeçtiğini kendisine iletmiştir. Şimdi Kortun’un bu seçimine illa ‘sansür’ olarak mı bakmak lazımdır? Yoksa bir küratörün öznel kararı olarak mı? Sanatçının bu karardan mutlu olmadığı açıktır. Ama bu karara ‘sansür’ diye tepki verip, olay çıkarmak mantıklı ve doğru olmazdı ve böyle bir polemik de, (serginin özel dikkat çeken ve sansürü çağrıştırabilecek konusuna rağmen), Kortun’la yaşanmamıştır. Peki Sn Kortun, kendi uygulama ve seçimlerini küratörlük alanı içinde doğal olarak yaparken, buraya imzasını, nereye attığını bilerek mi koymuştur?

– Buna benzer birçok örnek verilebilir. Mesela kontrol ettikleri mekânlara hep aynı, kendilerine ‘çok yakın’ isimleri davet eden küratörler gibi…

Küratörlerin sanat ortamındaki yoğun gücüne tepki verilebilir, ki bu verilmiştir. Kararlar eleştirilebilir ki eleştirilmiştir. Bir sanatçı kariyerini küratörsüz’ geçirebilir. Hatta müzelerden bunu talep edebilir, bu kendi özgürlüğüdür. Ancak küratörlü alana, sergiye, davete adım atan bir sanatçının, ardından bu seçime ‘sansür’ diye isyan etmesinin anlamı yoktur. Seçildiğinde sevinen sanatçı, red edildiğinde doğal olarak üzülür. Ama kimse bu alan içinde küratör ve/veya kurumunu istemediği bir işi zorla sergilemeye, sunmaya mecbur edemez.

– UPSD olarak, belirli yanlış yönlendirmeler eşliğinde geliyor olsa da, Türk sanat ortamında çeşitli kesimlerden insanların ‘sansür’ kavramına karşı dik duruşlarından mutluluk duyar. Ancak bunun bir fırsatçılığa, kelle avcılığına, hesaplaşmaya ve sanat dünyasının gerçeklerini birden yapay şekilde inkâr etmeye varan bir zemin kaymasına neden olmasını da kabul edemez. 

4- Bu vesileyle UPSD, madem öyle isteniyor, daha da güncel bir konudan hareket ederek imza sahiplerine sormaktadır: İstanbul Modern ve Levent Çalıkoğlu olayında gösterdiğiniz ‘ekip ruhu’ ve çalışkanlığı (!) dün Sayın İçişleri Bakanı’nın verdiği demece karşı çıkarken de gösterebilecek misiniz? Bildiğiniz gibi, İçişleri Bakanı dün medyaya yansıyan demecinde ‘terör’ kavramını, artık haberciliğin ötesinde sanat ve edebiyata da taşıyarak şunu söylemiştir:

Terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var. Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor. Terörün arkadan dolanarak arka bahçede yürüttüğü faaliyetler ki arka bahçe İstanbul’dur, İzmir’dir, Bursa’dır, Viyana’dır, Almanya’dır, Londra’dır, her neyse, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur.

– UPSD, doğal olarak bu tavrı kabul edemez ve gereken mücadeleyi ‘siyasal ve yönetsel iktidara karşı’ yine başlatmıştır. Umarız bu sefer, adı geçen imza sahipleri ki sayıları az olsa da onları önemsiyoruz, bir küratöre düşünce insanına karşı kampanya yürütmeye kalkışırlarkenki cesaretlerini, bu defa ‘siyasal ve yönetsel iktidarı’ eleştirirken de kullanabileceklerdir. Yoksa çelişkiden de öte acıklı bir zaafları ortaya çıkmış olur. UPSD olarak, onları suni şişirilmiş polemikler yerine, ağır, zor ve taşlı dikenli demokrasi yolunda saflarımızda mücadeleye davet ediyoruz. Bu dayanışmaya her zamankinden daha çok gerek vardır.





Bubi ve İstanbul Modern arasında yaşanan “sansür” meselesine sanatçılardan tepki geldi.

27.12.2011 / Kültür Servisi

Cumhuriyet- Heykeltıraş, ressam Bubi Hayon’un geçen haftalarda İstanbul Modern’de satışa sunulmak üzere yapmış olduğu “Oturak” adlı işinin koleksiyonerlere sunulmasının sakıncalı bulunarak engellenmesi üzerine başlayan ‘sanatta sansür’ tartışmaları yeni bir boyut kazandı.
Dün, önce Bubi yaşanan polemiklerin derneği zor durumda bırakması nedeniyle Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nden (UPSD) istifa ettiğini açıkladı. Ardından, ressam ve yazar Hakan Akçura, Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nin ve UPSD’nin yapmış olduğu iki açıklamada birbirine çok benzer yorumlarına katılmayan sanat ve kültür insanları adına yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada Bubi ve yapıtı “Oturak” ile İstanbul Modern arasındaki sorunun zemini ne olursa olsun, kurumun ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu’nun, verili haliyle yapıtı kabul etmeme gerekçesini, açık, kaba, koşullu bir sansür olarak gördükleri belirtildi.

Açıklamada, sessizliği ve tavırsızlığı seçen birçok sanatçının siyasal ve yönetsel iktidarın, koleksiyonerliğe merak sardığı bilinen muhafazakâr kesimlerin “duyarlılıklarını” tehdit olarak görüp eserlere müdahale eden piyasa aktörlerinin davranışlarına, “ticaretin doğası” deyip geçildiğinin gözlemlendiği belirtildi. Ayrıca, “Bugüne kadar geçen tüm süreci Bubi’nin ‘sanatsal varoluşu, etkinliği, eylemi, üretimi’ olarak görüyor, eminiz ki her gün ‘değeri’ artacak olan ‘Oturak’ı Türkiye sanat ortamında belki de farkındalığı çok gerekli olan bir durumun altını çizdiği için alkışlıyor, özrünü dilemeden ve ‘verili niteliğini değiştirmeden’ aynı ‘Oturak’ı belki de bir başka gün aynı ya da farklı bir şef küratörle sergileyebilecek bir İstanbul Modern’de artık hiçbir sanatsal düzlemde yer almak istemediğimizi açıklıyoruz” denildi.

Açıklamaya imzasını atan 100’e yakın isim arasında ise Ali Akay, Rüçhan Şahinoğlu Altınel, Fırat Arapoğlu, Burak Arıkan, Laleper Aytek, Bahadır Baruter, Murat Başol, Erim Bayrı, Lütfiye Bozdağ, Burak Delier, Özgür Demirci, Cansu Demiröz, Pelin Derviş, Fulya Erdemci, Murat Ertel, Genco Gülan, Ali Gürevin, Ayşe Gülay Hakyemez, Hakan Gürsoytrak, Deniz Ilgaz, Vasıf Kortun, Erden Kosova, Seyit Battal Kurt, Mahmut Wenda Koyuncu, Raziye Kubat, Beral Madra, İrfan Okan, Bager Oğuz Oktay, Alev Oskay, Yeliz Oskay, Suat Öğüt, Ferhat Özgür, İz Öztat, Yavuz Parlar, Tayfun Polat, Lebriz Rona, Necla Rüzgar, Ahmet A. Sabancı, Menekşe Samancı, Esra Sarıgedik, Başak Şenova, Orhan Taylan, Elif Gül Tirben, Tuğba Turan, Yeşim Ustaoğlu ve Adnan Yıldız da yer alıyor.






Sanat dünyası Bubi’nin arkasında


27/12/2011

Son olarak “İstanbul Modern’in ‘Oturak’ adlı eserine sansür uygulamaya çalıştığı” iddialarıyla gündeme gelen sanatçı Bubi, bu olayda arkasında durmadığını düşündüğü Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Türkiye Merkezi’ndeki üyeliğinden istifa etti. Bubi yaptığı basın açıklamasında, espirili bir dil kullanarak UPSD’yi ve başkanı Bedri Baykam’ı daha fazla zor durumda bırakmamak için istifa ettiğini belirtti. 


Bu arada sanat dünyasının önde gelen isimleri, sanatçı Hakan Akçura’nın kaleme aldığı “Sansürün koşullusuna da, doğası ticari yaşama uyanına da hayır!” başlıklı bir bildiriye imza atarak hem İstanbul Modern’i hem UPSD ve Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) hem de olay karşısında sessiz kalan sanatçıları kınadı. Bildiriye imza atanlar arasında Ali Akay, Hakan Akçura, Burak Arıkan, Bahadır Baruter, Burak Delier, Hüsnü Dokak, Övül Durmuşoğlu, Fulya Erdemci, Deniz Gül, Genco Gülan, Hakan Gürsoytrak, Vasıf Kortun, Beral Madra, İrfan Okan, Ferhat Özgür, Necla Rüzgar, Başak Şenova, Orhan Taylan, Yeşim Ustaoğlu, Adnan Yıldız gibi isimler yer aldı. 


Bubi, İstanbul Modern’in müzeye gelir amacılı düzenlenen Gala Gecesi’nde satışa sunulmak için sipariş üzerine yaptığı ‘Oturak’ adlı eserin müze tarafından sansürlenerek satışa sunulmak istendiğini açıklamıştı.

Two new articles from ArtLeaks and Hyperallergic about Istanbul Modern's censorship and our campaign



A panel discussion at the İstanbul Museum of Modern Art earlier this week turned into a debate on censorship and the state of contemporary art in Turkey after the museum decided not to include an artist’s work in a recent auction. The museum is privately funded by the Eczacıbaşı Group, a prominent Turkish industrial group of companies founded by the Eczacıbaşı family, which provided the initial investment and project management finance as well as the core collection of paintings.
_____________________________________

Rumeysa Kiger reports for the Istanbul news source Today’s Zaman:

Earlier in the month, the museum had removed a work by Bubi Hayon (David Hayon) from its program for an invitation-only auction night titled “Gala Modern,” to which several artists had been invited to donate works of art or objects to in an effort to raise money for the museum’s educational programs. The piece was a wooden chair with a chamber pot for its seat. In response, Hayon issued a press release, arguing that the museum’s decision amounted to censorship. The museum, on the other hand, claimed that it had the right to choose which works of art to include in the event and that Hayon’s contribution had not met the proper criteria.

Artists announced on Monday through social networking sites that they had decided to devote the [aforementioned] panel discussion to such issues as transparency and private and public institutions as well as artists’ rights. The panel was initially organized as part of the museum’s ongoing exhibition “Dream and Reality,” a chronicle of the works of female artists from Turkey since the 1900s. But discussion at the event, attended by more than 80 members of the art scene took on a life of its own after panelist Mürüvvet Türkyılmaz announced that she would be withdrawing her work from the show in response to İstanbul Modern’s actions. The audience then raised questions and voiced concerns about an array of problems related to several forms of censorship dominating the current art world in Turkey, a lack of organization among artists and problems caused due to the fact that all major cultural institutions in the country are backed by various corporate entities and the lack of transparency in their activities.

The Istanbul-based Today’s Zaman published one of the first English-language articles on this conflict. They go on to explain that Türkyılmaz has been joined by seven other artists – Ceren Öyküt, Gözde İlkin, Güneş Terkol, İnci Furni, Ekin Saçlıoğlu, Neriman Polat, Leyla Gediz and the artist collective, AtılKunst, who have all requested that the museum remove their works from the exhibition in protest.
_____________________________________

Hrag Vartanian from Hyperalllergic also reports:

There are claims of censorship in Istanbul as eight artists and an artist collective have made a joint decision to withdraw from the Istanbul Modern museum’s ongoing Reality and Dream exhibition, which chronicles the works of female artists from Turkey since the 1900s. The controversy began when artist Bubi Hayon’s work was rejected during a charity auction for the Turkish museum then during a panel discussion at the museum earlier this week artist Mürüvvet Türkyılmaz announced that she would be withdrawing her work from the show in response to museum’s actions. The debate has since snowballed into a discussion about the role of contemporary art in Turkey and the problems associated with the fact that all major cultural institutions in the country are backed by corporate entities that lack transparency. […]

Hürriyet Daily News reports that on December 27 a number of artists entered Istanbul Modern with a protest banner that read “There is censorship in this museum.” The reporter also spoke to the artist who gave a context for the claims of censorship:

First
Istanbul Modern requested a work, without telling me any concept.
They told me that they wanted to exhibit the work during the gala
night and then make the work a part of the exclusive catalogue,”
Bubi (David Hayon) told the
Hürriyet
Daily News
.

The artist says the museum informed him he free to create what he wanted:

Upon
this request Hayon created a large seat with a bed pan in the middle
of it.

With
this work I have criticized the general museum idea which came from
1900s,” said Hayon, adding that he criticized the “sacred” idea
of visiting a museum. “My aim was not to be political.”

However,
things did not go as Hayon planned. The museum refused to collect the
work and did not exhibit it. “It is not important whether they like
it. There is something more important than that,” Hayon said.

The
approach was more like a censorship process, according to Hayon. “The
work was found contradictious and inconvenient.”

The International Association of Art Critics’s Turkish division and the strangely named Turkish National Committee of the International Plastic Arts Association are supporting Istanbul Modern’s position and they have offered their definition of censorship, which they claim can only be called as such if a third party, such as a government, a local authority, a ministry, a municipality or the police, were involved.

This debate comes at a time when Turkey is proving to be a growing presence in the international art scene with a burgeoning gallery scene, growing museum culture and contemporary art auctions that have attracted the attention of secondary market watchers.
________________________________

The artists currently boycotting the Istanbul Museum of Modern Art have started a petition online in Turkish/English, asking the institution to apologize to artist Bubi Hayon and the art community as a whole:

We
observe that, Turkish branch of International Association of Art
Critics (AICA) and Turkish National Committee of the International
Plastic Arts Association (UNESCO AIAP) along with many artists who
had chosen silence and mannerlessness, simply consider the behaviors
of the market actors who take the “sensitivity” of the political
and administrative powers, conservative bodies who has recently
developed a passion for art collectorship as a threat and their
interference with the artworks, as “the nature of commerce”.
[…]

We
consider the whole course starting with the first moment of
acceptance of the invitation, the creation of such an artwork,
submission and the withdrawal and press release following to the
applied fearless censorship, as Bubi Hayon’s “artistical
existence, activity, production”, applaud “oturak” which,
surely will gain “value” day by day, for underlining an issue
with serious lack of awareness in Turkish art society, and declare
that until an apology is made, we are not any longer interested in
participating to any artistic platform organized by Istanbul Modern,
at where may be some other time, the same “Oturak” (stool) is to
be exhibited, by the same or a different chief curator and with it’s
“submitted context untouched”.

Our
guiding free spirit is awareness of our existence and surely is R.
Mutt’s “Fountain.”

_______________________________________

More details around this case forthcoming. As of now the Istanbul Museum of Modern Art plans to go ahead with the exhibition Reality and Dream, without the works of the artists that have pulled out in protest. We thank the artists involved and their supporters for drawing our attention to this conflict and we will continue to report on the case.



Artists Pull Works from Istanbul Modern Over Censorship Claims


There are claims of censorship in Istanbul as eight artists and an artist collective have made a joint decision to withdraw from the Istanbul Modern museum’s ongoing Reality and Dreamexhibition, which chronicles the works of female artists from Turkey since the 1900s. The controversy began when artist Bubi Hayon’s work was rejected during a charity auction for the Turkish museum then during a panel discussion at the museum earlier this week artist Mürüvvet Türkyılmaz announced that she would be withdrawing her work from the show in response to museum’s actions. The debate has since snowballed into a discussion about the role of contemporary art in Turkey and the problems associated with the fact that all major cultural institutions in the country are backed by corporate entities that lack transparency.
The matter has been percolating on Facebook and other social networks all week but numerous attempts by Hyperallergic to reach the artists for comment have so far proven unsuccessful.

Today, the Istanbul-based news source Today’s Zaman has published one of the first English-language articles on the controversy. They explain that Türkyılmaz has been joined by seven other artists (Ceren Öyküt, Gözde İlkin, Güneş Terkol, İnci Furni, Ekin Saçlıoğlu, Neriman Polat, Leyla Gediz) and one artist collective, AtılKunst, who have all requested that the museum remove their works from the exhibition.

According to Today’s Zaman:

Asked
whether the museum will hand the artists their works of art back,
İstanbul Modern’s chief curator Levent Çalıkoğlu told Today’s
Zaman on Thursday that the museum “respects the decision of the
artists and will act in accordance with their requests.”

A source close to the artists tells Hyperallergic that the artists are working on a press release now and it will be available shortly. The group has started a Turkish/English petition online and they are asking the museum to apologize to Hayon and the city’s art community as a whole.

Hürriyet Daily News reports that on December 27 a number of artists entered Istanbul Modern with a protest banner that read “There is censorship in this museum.” The reporter also spoke to the artist who gave a context for the claims of censorship:

First
Istanbul Modern requested a work, without telling me any concept.
They told me that they wanted to exhibit the work during the gala
night and then make the work a part of the exclusive catalogue,”
Bubi (David Hayon) told the
Hürriyet
Daily News
.

The artist says the museum informed him he free to create what he wanted:

Upon
this request Hayon created a large seat with a bed pan in the middle
of it.

With
this work I have criticized the general museum idea which came from
1900s,” said Hayon, adding that he criticized the “sacred” idea
of visiting a museum. “My aim was not to be political.”

However,
things did not go as Hayon planned. The museum refused to collect the
work and did not exhibit it. “It is not important whether they like
it. There is something more important than that,” Hayon said.

The
approach was more like a censorship process, according to Hayon. “The
work was found contradictious and inconvenient.”

Todays zaman: Panel discussion becomes artistic town-hall meeting at İstanbul Modern



A panel discussion at the İstanbul Modern Museum of Art earlier this week turned into a major debate on censorship and the state of contemporary art in Turkey after the museum barred an artist’s work from a recent auction.
Earlier in the month, the museum had removed a work by Bubi Hayon from its program for an invitation-only auction night titled “Gala Modern,” to which several artists had been invited to donate works of art or objects to in an effort to raise money for the museum’s educational programs. The piece was a wooden chair with a chamber pot for its seat. In response, Hayon issued a press release, arguing that the museum’s decision amounted to censorship. The museum, on the other hand, claimed that it had the right to choose which works of art to include in the event and that Hayon’s contribution had not met the proper criteria.
The incident has created heated discussions among members of the art scene in Turkey, especially on social networking sites. Artist Köken Ergun called on artists whose works were being exhibited in the museum’s ongoing temporary exhibition to withdraw their works and urged other artists to boycott the museum until it “changes its mindset.”
The International Association of Art Critics (AICA) Turkey board of directors, however, issued a press release last week stating that the decision of the museum could not be considered “censorship” since the event was not an exhibition but a fund-raising activity. Similarly, the Turkish National Committee of the International Plastic Arts Association (UNESCO AIAP) board of directors said in a press release that the incident does not constitute “censorship” since an act can only be considered censorship if a third party such as a government, a local authority, a ministry, a municipality or the police is responsible.
Voicing disappointment with the statements of the two bodies, artist Hakan Akçura released a press statement with the support of more than 90 people from the Turkish art community, declaring that they consider İstanbul Modern’s action a form of censorship and called on the museum to apologize both to Hayon and the art community as a whole.
Tuesday’s panel discussion was initially organized as part of the museum’s ongoing exhibition “Dream and Reality,” a chronicle of the works of female artists from Turkey since the 1900s, during which three contemporary artists, Selda Asal, Seda Hepsev and Mürüvvet Türkyılmaz, were going to talk about their works of art in the show.
In the context of the recent controversy, however, the artists announced on Monday through social networking sites that they had decided to devote the panel discussion to such issues as transparency and private and public institutions as well as artists’ rights. But discussion at the event, attended by more than 80 members of the art scene took on a life of its own after panelist Türkyılmaz announced that she would be withdrawing her work from the show in response to İstanbul Modern’s actions. The audience then raised questions and voiced concerns about an array of problems related to several forms of censorship dominating the current art world in Turkey, a lack of organization among artists and problems caused due to the fact that all major cultural institutions in the country are backed by various corporate entities and the lack of transparency in their activities.
While the statements from AICA Turkey and the Turkish National Committee of UNESCO AIAP were harshly criticized, the absence of Hayon and representatives of the museum to give their account of what had happened raised considerable complaint among the panelists and the audience. Many attendees also underlined several times that İstanbul Modern should apologize to the participants and the audience of this event since it ignored the concerns of the art world in general by not being present during the panel discussion.
Following the panel, seven other artists — Ceren Öyküt, Gözde İlkin, Güneş Terkol, İnci Furni, Ekin Saçlıoğlu, Neriman Polat, Leyla Gediz — and artist collective AtılKunst followed Türkyılmaz and announced that they would be requesting that the museum remove their works from the exhibition.
Asked whether the museum will hand the artists their works of art back, İstanbul Modern’s chief curator Levent Çalıkoğlu told Today’s Zaman on Thursday that the museum “respects the decision of the artists and will act in accordance with their requests.”

Sansüre hayır!: Toplam imzacı sayısı 282 oldu / No to censorship!: The total number of signers is 282



Link: YENİ İMZALAR İÇİN / FOR NEW SIGNS


(English
version below)


SANSÜRÜN
“KOŞULLU”SUNA DA “DOĞASI TİCARİ YAŞAMA UYANI”NA
DA HAYIR!”

Biz,
son günlerdeki “Sansür” tartışmaları üzerine
Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye
Şubesi’nin ve UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası
Plastik Sanatlar Derneği’nin aynı gün yapmış olduğu iki
açıklamanın içerdiği birbirine çok benzer yorumlara katılmayan
sanat ve kültür insanları olarak,

Bubi
Hayon ve yapıtı “Oturak” ile İstanbul Modern arasındaki
sorunun zemini ne olursa olsun, kurumun ve şef küratörü Levent
Çalıkoğlu’nun, verili haliyle yapıtı kabul etmeme gerekçesini,
sanatçının tepkisinin ardından da yapıtın kabul koşulu olarak
verili bağlamını tümüyle yokeden, dönüştüren öneriler öne
sürebilme pervasızlığını açık, kaba, koşullu bir sansür
olarak görüyoruz.

Uluslararası
Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nin ve
UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar
Derneği’nin ve görüldüğü kadarıyla sessizliği ve tavırsızlığı
seçen birçok sanatçının, siyasal ve yönetsel iktidarın,
koleksiyonerliğe merak sardığı bilinen muhafazakar kesimlerin
“duyarlılıklarını” tehdit olarak görüp eserlere
müdahale eden piyasa aktörlerinin davranışlarına, “ticaretin
doğası” deyip geçtiğini gözlemliyoruz.

Şimdi
durum bizce daha da vahim bir boyuta taşınmıştır.

İstanbul
Modern ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu’nun, sekiz sanatçıdan,
“tüm gelirleri müzeye ve etkinliklerine bağışlanmak üzere
bir yapıt” talebinde bulunurken bu sanatçıların sanatsal
kariyerleri boyunca ne tür işler ürettiğini bilmemesi sözkonusu
olamaz.

Unutulmamalı
ki, Bubi Hayon, verili biçim ve bağlamıyla, hepimizin bildiği
yaratım çizgisinin devamı, olgun bir örneğiyle, kendi ifadesiyle
“sanat yapıtının bir tabu olmadığını, kutsal olmadığını,
müzelerin birer mabet olmadığını vurgulamak için” altın
ve bronz karışımı bir “Oturak”la İstanbul Modern ve
Levent Çalıkoğlu’nun karşısına “çıktığı için”
sansürlenmiştir.
“İstanbul
Modern” ve “Levent Çalıkoğlu”, bizler için artık,
sadece, “Oturak” yeri -yani verili bağlamı- çıkartılmış
bir “koltuğu” ya da tümüyle “örtülmüş”
-yani verili bağlamı saklanmış, gizlenmiş, görülmez kılınmış,
katledilmiş- bir “silueti” kabul edilebilir,
koleksiyonerlere sunulabilir, satılabilir bulan bir kurumun ve
küratörün adıdır.

Devlet
ya da özel sektörce kurulmuş, işletilen bir “modern”
sanat kurumunun kendi etkinlikleri için gereksindiği paranın
miktarı ne, koleksiyoner muhatapları kim olursa olsun, sanatsal
yaratım özgürlüğünü katletme hakkını, sanatsal yaratım
sürecinin niteliğini dönüştürebilme özgürlüğünü -üstelik
bu kadar sınırsız ve kaba bir biçimde- savunmak, bizce
olanaksızdır.

“Kabul
edebileceği”, “koleksiyonerlere sunulabileceği”,
“satabileceği” değil de “sergilemeyi seçtiği ve
seçebileceği” eserlerinin niteliğinin farklı olabilmesi, bu
kurumun ve şef küratörünün eylemini bizce asla aklayamaz.
(Birilerinin bize “riyanın ticaretin doğası olduğunu”
söyleme ihtimali de fikrimizi değiştirmeyecektir.)

Tam
tersine, bu tasarrufunun özrünü tüm “modern” sanat
ortamından, başta Bubi Hayon başta olmak üzere tüm sanatçılardan
dilemedikçe, “İstanbul Modern” ve “Levent Çalıkoğlu”
verili kimlik tanımlarının, en azından bizlere karşı hükmü
kalmamıştır.

Bizler,
böylesi bir daveti kabul ettiği ilk andan, böylesi bir işi
ürettiği, sunduğu, kurum ve şef küratörünün pervasız koşullu
sansürünün ardından geri çekip, basın açıklaması yaptığı
ana kadar geçen tüm süreci Bubi Hayon’un “sanatsal varoluşu,
etkinliği, eylemi, üretimi” olarak görüyor, eminiz ki her
gün “değeri” artacak olan “Oturak”ı Türkiye
sanat ortamında belki de farkındalığı çok gerekli olan bir
durumun altını çizdiği için alkışlıyor, özrünü dilemeden
ve “verili niteliğini değiştirmeden” aynı “Oturak”ı
belki de bir başka gün aynı ya da farklı bir şef küratörle
sergileyebilecek bir İstanbul Modern’de artık hiçbir sanatsal
düzlemde yeralmak istemediğimizi açıklıyoruz.

Bize
yolgösteren özgür ruhumuz, varoluş bilincimiz ve tabii ki R.
Mutt’un “pisuvar”ıdır.

Alfabetik
sırayla imzacı sanatçılar, tasarımcılar, müzisyenler,
çizerler, özerk ya da kurumlarda çalışan küratörler, bienal ve
sanat kurum yönetmenleri, sanat eleştirmenleri, sanat yazarları,
sanat tarihçileri, sanat yönetmenleri, sanat öğretim üyeleri,
sanat eğitmenleri, sanat öğrencileri, sosyal bilimciler (İlk
imzacılar):

Ali
Akay, Hakan Akçura, Rüçhan Şahinoğlu Altınel, Fırat Arapoğlu,
Burak Arıkan, Laleper Aytek, Bülent Barın, Şen Barkan, Bahadır
Baruter, Murat Başol, Erim Bayrı, Ege Berensel, Ertan Birgül, Hüma
Birgül, Hülya Botasun, Lütfiye Bozdağ, 
Emine Corduk, Selen
Çatalyürekli, Özge Çelikaslan, Burak Delier, Özgür
Demirci, Cansu Demiröz, Pelin Derviş, Hüsnü Dokak, Övül
Durmuşoğlu, Elvan Ekren, Asuman Ercan, Ceren Erdem, Fulya Erdemci,
Didem Erk, Özge Ersoy, Ekmel Ertan, Murat Ertel, Alp
Esin, Deniz Gül, Genco Gülan, Ali Gürevin, Ayşe Gülay Hakyemez,
Hakan Gürsoytrak, Deniz Ilgaz, Aslı Işıksal, Şule Kangüleç,
Funda Karadağ, Gülfem Kessler, Selen Korkut, Vasıf Kortun, Erden
Kosova, Seyit Battal Kurt, Mahmut Wenda Koyuncu, Raziye Kubat, Özlem
Şekercioğlu Lesport, Beral Madra, Aşık Mene, Barış Mengütay,
Serpil Odabaşı, İrfan Okan, Bager Oğuz Oktay, Alev Oskay, Yeliz
Oskay, Suat Öğüt, Deniz M. Örnek, Zeynep Özatalay, Şefik Özcan,
Aykan Özener, Önder Özengi, Dilara Özgül, İz
Öztat, Yavuz Parlar, Tayfun Polat, Lebriz Rona, Necla Rüzgar, Ahmet
A. Sabancı, Menekşe Samancı, Esra Sarıgedik, Niyazi Selçuk,
Gonca Sezer, Şebnem Somel, Başak Şenova, Damla Tamer, Zeyneb
Taşcı, Faika Berat Taşkıran, Orhan Taylan, Elif Gül Tirben,
Tuğba Turan, Yeşim Ustaoğlu, Tahir Ün, Merve Ünsal, Arzu
Yayıntaş, Adnan Yıldız, Demet Yoruç, Binnur Berkholz Zengin

İmzacılar:

Caner
Aslan, Halil Vurucuoğlu, Aysen Furhoff, Hüseyin Çamur, Oda
Projesi, Deniz Erbaş, Begüm Birgül, Özgür Çimen, Mehmet Dere,
Serap İlikay, Leyla Ferngren, Arzu Yayıntaş, Ahmet Metin, Batu
Bozoğlu, Serkan Zihli, Necile Deliceoğlu, Özgür Korkmazgil, Ahmet
Türkoğlu,Köken Ergün, Ali Miharbi, Gökçen Öçalan, Ayşecan
Kurtay, Şükrü Öztürk, Becky L., Ahmet Uluğ, Münevver Azra
Genim, Gönül Nuhoğlu, Elmas Deniz, Nurettin Erkan, Welmoed
Bijlsma, Lara Fresko, Öznur Güzel Karasu, H. G., K. Deniz Pireci,
Mine Söğüt, Suna Aslan, Sonay Yücel Eke, Karolin Fişekci, Salman
Karasoylu, Ali İbrahim Öcal, Pınar Aşan, Elif Karagöz, Can
Kurucu, Cem Bakış, Müge Yamanyılmaz, Çağla Cömert, Berat Işık,
Ayse Günaysu, Sabri Varan, Bahadır Yıldız, Hacer Çetinkaya,
Tayfun Serttaş, Selçuk Fergökçe, Eyüp Tatlıpınar, Metehan
Özcan, Aysen Ertur, Suha Arda Soykan, Cem İleri, Meriç Algün
Ringborg, Fabrikartgrup Çağdaş Sanat İnisiyatifi, Emine Ayhan,
Yahya Madra, Recep Akar, Özge Yılmaz, Şiir Özbilge, Pınar
Öğrenci, Hatice Güleryüz, Sevgi Aka, Ekrem Yücelten, Jon Spinac,
Gökçen Öçalan, Emel Işıtan, Emine Yeşil, Gönenç Atalaysun,
Gülsün Karamustafa, Merve Elveren, Tülay Çellek, Filiz Yaşaroğlu,
Cem Cemal Ünal, Ayse Zeynep Pamuk, Batu Tezyüksel, Ayse Sakar,
Emily Phillips, Duygu Demir, Tilbe Saran, Fırat Bingöl, Hera
Büyüktaşçıyan, Nilgün Yılmaz, Şirin Tekeli, Volkan Aslan,
Işın Önol, Gülcan Şenyuvalı, Peri Demirbaş, Menzure
Biçinciler, A. Gökhan Gültekin, Adlı Toktamış, Didem Yazıcı,
Alberto Modiano, Uygar Demoğlu, Pelin Başaran, Erdem Akoğlu, Rana
Öztürk, Kıymet Daştan, Eylem Akkaya, Vehbi Koca, Emir Özer,
Neylan Bağcıoğlu, Çağdaş Gündoğan, Burhan Akçay, Süreyyya
Evren, Erdem Taşdelen, Serdar Yılmaz, Marco Rovacchi, Fatih
Aydoğdu, Gülfem Aroymak, Aslı Seven, Ege Kanar, Ebru Nalan Sülün,
Sevtap Genç, Gökhan Bağışoğlu, Gürel Tüzün, Aslı Sungu,
Asena Hayal, Ciğdem Atay, Murat Durusoy, Aslı Çavuşoğlu, Olgu
Demir, Pınar Üner Yılmaz, Barış Acar, Musa Aktaş, İmren Tüzün,
Arzu Arda Koşar, Eray Makal, Sevgi ֜rüm, Filiz Avunduk, Özcan
Yaman, Malik Bulut, Defne Ayas, Ahmet Tüzün, Ahmet Sari, Charles
Esche, Drew Gur, Murat Tosyalı, James Siegfried, Nesli Gül, Yeşim
ޞahin, Didem Özbek, Miray Erturk, Ceylan Toraman, Burak Erdemli,
Mehtap Öztürk, Nilgün Yüksel, Alper Demirbaş, Mehmet Ali Uysal,
Ferah Tuna, Bora Tekay, Zeynep Okyay, Gülay Alpay, Nursun Böcekler,
Süleyman Okan, Peyman Aydoğmuş, Şirin İskit, Süleyman Okan, E.
P., Irmak İpek Altın, Mine Anafarta, Rumeysa Kiger, Zeynep Baylan,
Başak Caka, Müge Hızal, Simge Peker, Ebru Öztaylan, Ceren Can
Aydın, Döne Otyam, Ersin Kutluhan, Burçak Konukman, Evren Uzer,
Cavit Mukaddes, Reyhan Meral, Irmak Arkman, Yasemin Taşkın, Meriç
Öner, Fikret Yavuzçetin, Ali Sarıkaya, Özlem Günyol, Arzu
Mergin, Gökçe Er, İmre Özkoray, Ahmet Oran, Ayşe Gür (devam
edecek)

English
version:

NO
TO BOTH “CONDITIONAL” AND “WITH COMMERCE FRIENDLY
NATURE” CENCORSHIP!

We
as people of art and culture, who are not agreeing with those
statements with similar contents regarding the censorship debate,
made by Turkish branch of International Association of Art Critics
(AICA) and Turkish National Committee of the International Plastic
Arts Association (UNESCO AIAP) the same day,

Comprehend
the justification of İstanbul Modern’s chief curator Mr. Levent
Çalıkoğlu, the refusal of the work of art with it’s given state,
however following to the artist’s reaction, backing to conditional
acceptance propositions which are totally destroying and transmuting
the artwork’s given context, as a clear, rude, conditional censorship
regardless of whatever the issue might have been among Bubi Hayon,
his work of art “Oturak” (stool) and the establishment.

We
observe that, Turkish branch of International Association of Art
Critics (AICA) and Turkish National Committee of the International
Plastic Arts Association (UNESCO AIAP) along with many artists who
had chosen silence and mannerlessness, simply consider the behaviors
of the market actors who take the “sensitivity” of the political
and administrative powers, conservative bodies who has recently
developed a passion for art collectorship as a threat and their
interference with the artworks, as “the nature of commerce”.

Now
we believe the situation is even more serious.

It
would be impossible to think of Istanbul Modern and it’s chief
curator Mr. Levent Çalıkoğlu to be totally unaware of the type of
works created by these eight artists throughout their careers prior
to demanding “artworks with funds originated from their exhibit and
sales to be donated to the museum and their activity”.

One
should make sure that, Bubi Hayon has been censored, since in his own
expression “in order to underline that artwork is not tabu or
anything sacret and the museums are not temples”, he has come up in
front of Istanbul Modern and it’s chief curator Mr. Levent Çalıkoğlu
with a gold and bronze composite stool, which is, in it’s submitted
form and context, a mature sample of continuum of his creation genre,
well known to all of us.

For
us, “Istanbul Modern” and “Levent Çalıkoğlu” are only the
names of an establishment and it’s curator who can only consider a
chair exhibit-able and marketable to the collectors only with it’s
stool portion -ie. the submitted context- either removed or totally
covered, hidden, obscured, slaughtered; as a silhouette.

For
a modern art institution which is established either by private
sector or government, whatever it is the amount of funds required for
its activities, whoever it may address as collectors, for us, to
defend the right to slaughter freedom of artistic creation or the
freedom of transformation of the artistic creativity progress,
furthermore to defend them insolently and immeasurably would be
impossible.

Those
artworks defined with different eligibility; not as “Acceptable”,
“presentable to the collectors” or “marketable” but “selected
for or considerable for exhibit” would never absolve this
establishment’s or it’s chief curator’s acts for us. (It would not
change our mind even if we are reminded that “hypocrisy is within
the nature of commerce”)

On
the contrary, the identification definitions as “Istanbul Modern”
and it’s chief curator “Levent Çalıkoğlu” would remain
invalid, at least for us, until an apology is made both to the modern
art environment and to all artists primarily to Bubi Hayon.

We
consider the whole course starting with the first moment of
acceptance of the invitation, the creation of such an artwork,
submission and the withdrawal and press release following to the
applied fearless censorship, as Bubi Hayon’s “artistical existence,
activity, production”, applaud “oturak” which, surely will gain
“value” day by day, for underlining an issue with serious lack of
awareness in Turkish art society, and declare that until an apology
is made, we are not any longer interested in participating to any
artistic platform organized by Istanbul Modern, at where may be some
other time, the same “Oturak” (stool) is to be exhibited, by the
same or a different chief curator and with it’s “submitted context
untouched”.

Our
guiding free spirit is awareness of our existence and surely is R.
Mutt’s “Fountain”.

Alphabetical
list of signer artists, designers, musicians, illustrators, freelance
or affiliated curators, directors of biennials and art institutions,
art critics, art writers, art historians, art directors, art
academics, art educators, art students, social scientists (The first
signers):

Ali
Akay, Hakan Akçura, Rüçhan Şahinoğlu Altınel, Fırat Arapoğlu,
Burak Arıkan, Laleper Aytek, Bülent Barın, Şen Barkan, Bahadır
Baruter, Murat Başol, Erim Bayrı, Ege Berensel, Ertan Birgül, Hüma
Birgül, Hülya Botasun, Lütfiye Bozdağ, Selen
Çatalyürekli, Emine Corduk, Özge Çelikaslan, Burak Delier, Özgür
Demirci, Cansu Demiröz, Pelin Derviş, Hüsnü Dokak, Övül
Durmuşoğlu, Elvan Ekren, Asuman Ercan, Ceren Erdem, Fulya Erdemci,
Didem Erk, Özge Ersoy, Ekmel Ertan, Murat Ertel, Alp
Esin, Deniz Gül, Genco Gülan, Ali Gürevin, Ayşe Gülay Hakyemez,
Hakan Gürsoytrak, Deniz Ilgaz, Aslı Işıksal, Şule Kangüleç,
Funda Karadağ, Gülfem Kessler, Selen Korkut, Vasıf Kortun, Erden
Kosova, Seyit Battal Kurt, Mahmut Wenda Koyuncu, Raziye Kubat, Özlem
Şekercioğlu Lesport, Beral Madra, Aşık Mene, Barış Mengütay,
Serpil Odabaşı, İrfan Okan, Bager Oğuz Oktay, Alev Oskay, Yeliz
Oskay, Suat Öğüt, Deniz M. Örnek, Zeynep Özatalay, Şefik Özcan,
Aykan Özener, Önder Özengi, Dilara Özgül, İz
Öztat, Yavuz Parlar, Tayfun Polat, Lebriz Rona, Necla Rüzgar, Ahmet
A. Sabancı, Menekşe Samancı, Esra Sarıgedik, Niyazi Selçuk,
Gonca Sezer, Şebnem Somel, Başak Şenova, Damla Tamer, Zeyneb
Taşcı, Faika Berat Taşkıran, Orhan Taylan, Elif Gül Tirben,
Tuğba Turan, Yeşim Ustaoğlu, Tahir Ün, Merve Ünsal, Arzu
Yayıntaş, Adnan Yıldız, Demet Yoruç, Binnur Berkholz Zengin


Signers:

Caner
Aslan, Halil Vurucuoğlu, Aysen Furhoff, Hüseyin Çamur, Oda
Projesi, Deniz Erbaş, Begüm Birgül, Özgür Çimen, Mehmet Dere,
Serap İlikay, Leyla Ferngren, Arzu Yayıntaş, Ahmet Metin, Batu
Bozoğlu, Serkan Zihli, Necile Deliceoğlu, Özgür Korkmazgil, Ahmet
Türkoğlu,Köken Ergün, Ali Miharbi, Gökçen Öçalan, Ayşecan
Kurtay, Şükrü Öztürk, Becky L., Ahmet Uluğ, Münevver Azra
Genim, Gönül Nuhoğlu, Elmas Deniz, Nurettin Erkan, Welmoed
Bijlsma, Lara Fresko, Öznur Güzel Karasu, H. G., K. Deniz Pireci,
Mine Söğüt, Suna Aslan, Sonay Yücel Eke, Karolin Fişekci, Salman
Karasoylu, Ali İbrahim Öcal, Pınar Aşan, Elif Karagöz, Can
Kurucu, Cem Bakış, Müge Yamanyılmaz, Çağla Cömert, Berat Işık,
Ayse Günaysu, Sabri Varan, Bahadır Yıldız, Hacer Çetinkaya,
Tayfun Serttaş, Selçuk Fergökçe, Eyüp Tatlıpınar, Metehan
Özcan, Aysen Ertur, Suha Arda Soykan, Cem İleri, Meriç Algün
Ringborg, Fabrikartgrup Çağdaş Sanat İnisiyatifi, Emine Ayhan,
Yahya Madra, Recep Akar, Özge Yılmaz, Şiir Özbilge, Pınar
Öğrenci, Hatice Güleryüz, Sevgi Aka, Ekrem Yücelten, Jon Spinac,
Gökçen Öçalan, Emel Işıtan, Emine Yeşil, Gönenç Atalaysun,
Gülsün Karamustafa, Merve Elveren, Tülay Çellek, Filiz Yaşaroğlu,
Cem Cemal Ünal, Ayse Zeynep Pamuk, Batu Tezyüksel, Ayse Sakar,
Emily Phillips, Duygu Demir, Tilbe Saran, Fırat Bingöl, Hera
Büyüktaşçıyan, Nilgün Yılmaz, Şirin Tekeli, Volkan Aslan,
Işın Önol, Gülcan Şenyuvalı, Peri Demirbaş, Menzure
Biçinciler, A. Gökhan Gültekin, Adlı Toktamış, Didem Yazıcı,
Alberto Modiano, Uygar Demoğlu, Pelin Başaran, Erdem Akoğlu, Rana
Öztürk, Kıymet Daştan, Eylem Akkaya, Vehbi Koca, Emir Özer,
Neylan Bağcıoğlu, Çağdaş Gündoğan, Burhan Akçay, Süreyyya
Evren, Erdem Taşdelen, Serdar Yılmaz, Marco Rovacchi, Fatih
Aydoğdu, Gülfem Aroymak, Aslı Seven, Ege Kanar, Ebru Nalan Sülün,
Sevtap Genç, Gökhan Bağışoğlu, Gürel Tüzün, Aslı
Sungu, Asena Hayal, Ciğdem Atay, Murat Durusoy, Aslı
Çavuşoğlu, Olgu Demir, Pınar Üner Yılmaz, Barış Acar, Musa
Aktaş, İmren Tüzün, Arzu Arda Koşar, Eray Makal, Sevgi ֜rüm,
Filiz Avunduk, Özcan Yaman, Malik Bulut, Defne Ayas, Ahmet Tüzün,
Ahmet Sari, Charles Esche, Drew Gur, Murat Tosyalı, James Siegfried,
Nesli Gül, Yeşim ޞahin, Didem Özbek, Miray Erturk, Ceylan
Toraman, Burak Erdemli, Mehtap Öztürk, Nilgün Yüksel, Alper
Demirbaş, Mehmet Ali Uysal, Ferah Tuna, Bora Tekay, Zeynep Okyay,
Gülay Alpay, Nursun Böcekler, Süleyman Okan, Peyman Aydoğmuş,
Şirin İskit, Süleyman Okan, E. P., Irmak İpek Altın, Mine
Anafarta, Rumeysa Kiger, Zeynep Baylan, Başak Caka, Müge Hızal,
Simge Peker, Ebru Öztaylan, Ceren Can Aydın, Döne Otyam, Ersin
Kutluhan, Burçak Konukman, Evren Uzer, Cavit Mukaddes, Reyhan Meral,
Irmak Arkman, Yasemin Taşkın, Meriç Öner, Fikret Yavuzçetin,
Ali Sarıkaya, Özlem Günyol, Arzu Mergin, Gökçe Er, İmre
Özkoray, Ahmet Oran, Ayşe Gür (to be continue)

No to both “conditional” and “with commerce friendly nature” censorship!

We as people of art and culture, who are not agreeing with those statements with similar contents regarding the censorship debate, made by Turkish branch of International Association of Art Critics (AICA) and Turkish National Committee of the International Plastic Arts Association (UNESCO AIAP) the same day,
Comprehend the justification of İstanbul Modern’s chief curator Mr. Levent Çalıkoğlu, the refusal of the work of art with it’s given state, however following to the artist’s reaction, backing to conditional acceptance propositions which are totally destroying and transmuting the artwork’s given context, as a clear, rude, conditional censorship regardless of whatever the issue might have been among Bubi Hayon, his work of art “Oturak” (stool) and the establishment.
We observe that, Turkish branch of International Association of Art Critics (AICA) and Turkish National Committee of the International Plastic Arts Association (UNESCO AIAP) along with many artists who had chosen silence and mannerlessness, simply consider the behaviors of the market actors who take the “sensitivity” of the political and administrative powers, conservative bodies who has recently developed a passion for art collectorship as a threat and their interference with the artworks, as “the nature of commerce”.
Now we believe the situation is even more serious.
It would be impossible to think of Istanbul Modern and it’s chief curator Mr. Levent Çalıkoğlu to be totally unaware of the type of works created by these eight artists throughout their careers prior to demanding “artworks with funds originated from their exhibit and sales to be donated to the museum and their activity”.
One should make sure that, Bubi Hayon has been censored, since in his own expression “in order to underline that artwork is not tabu or anything sacret and the museums are not temples”, he has come up in front of Istanbul Modern and it’s chief curator Mr. Levent Çalıkoğlu with a gold and bronze composite stool, which is, in it’s submitted form and context, a mature sample of continuum of his creation genre, well known to all of us.
For us, “Istanbul Modern” and “Levent Çalıkoğlu” are only the names of an establishment and it’s curator who can only consider a chair exhibit-able and marketable to the collectors only with it’s stool portion -ie. the submitted context- either removed or totally covered, hidden, obscured, slaughtered; as a silhouette.
For a modern art institution which is established either by private sector or government, whatever it is the amount of funds required for its activities, whoever it may address as collectors, for us, to defend the right to slaughter freedom of artistic creation or the freedom of transformation of the artistic creativity progress, furthermore to defend them insolently and immeasurably would be impossible.
Those artworks defined with different eligibility; not as “Acceptable”, “presentable to the collectors” or “marketable” but “selected for or considerable for exhibit” would never absolve this establishment’s or it’s chief curator’s acts for us. (It would not change our mind even if we are reminded that “hypocrisy is within the nature of commerce”)
On the contrary, the identification definitions as “Istanbul Modern” and it’s chief curator “Levent Çalıkoğlu” would remain invalid, at least for us, until an apology is made both to the modern art environment and to all artists primarily to Bubi Hayon.
We consider the whole course starting with the first moment of acceptance of the invitation, the creation of such an artwork, submission and the withdrawal and press release following to the applied fearless censorship, as Bubi Hayon’s “artistical existence, activity, production”, applaud “oturak” which, surely will gain “value” day by day, for underlining an issue with serious lack of awareness in Turkish art society, and declare that until an apology is made, we are not any longer interested in participating to any artistic platform organized by Istanbul Modern, at where may be some other time, the same “Oturak” (stool) is to be exhibited, by the same or a different chief curator and with it’s “submitted context untouched”.
Our guiding free spirit is awareness of our existence and surely is R. Mutt’s “Fountain”.
Alphabetical list of signer artists, designers, musicians, illustrators, freelance or affiliated curators, directors of biennials and art institutions, art critics, art writers, art historians, art directors, art academics, art educators, art students, social scientists:
Ali Akay, Hakan Akçura, Rüçhan Şahinoğlu Altınel, Fırat Arapoğlu, Burak Arıkan, Laleper Aytek, Bülent Barın, Şen Barkan, Bahadır Baruter, Murat Başol, Erim Bayrı, Ege Berensel, Ertan Birgül, Hüma Birgül, Hülya Botasun, Lütfiye Bozdağ, Gül Çağın, Selen Çatalyürekli, Emine Corduk, Özge Çelikaslan, Burak Delier, Özgür Demirci, Cansu Demiröz, Pelin Derviş, Hüsnü Dokak, Övül Durmuşoğlu, Elvan Ekren, Asuman Ercan, Ceren Erdem, Fulya Erdemci, Didem Erk, Özgür Erkök, Özge Ersoy, Ekmel Ertan, Murat Ertel, Alp Esin, Deniz Gül, Genco Gülan, Ali Gürevin, Ayşe Gülay Hakyemez, Hakan Gürsoytrak, Deniz Ilgaz, Aslı Işıksal, Şule Kangüleç, Funda Karadağ, Gülfem Kessler, Selen Korkut, Vasıf Kortun, Erden Kosova, Seyit Battal Kurt, Mahmut Wenda Koyuncu, Raziye Kubat, Özlem Şekercioğlu Lesport, Beral Madra, Aşık Mene, Barış Mengütay, Serpil Odabaşı, İrfan Okan, Bager Oğuz Oktay, Alev Oskay, Yeliz Oskay, Suat Öğüt, Deniz M. Örnek, Zeynep Özatalay, Şefik Özcan, Aykan Özener, Önder Özengi, Dilara Özgül, Ferhat Özgür, İz Öztat, Yavuz Parlar, Tayfun Polat, Lebriz Rona, Necla Rüzgar, Ahmet A. Sabancı, Menekşe Samancı, Esra Sarıgedik, Niyazi Selçuk, Gonca Sezer, Şebnem Somel, Başak Şenova, Damla Tamer, Zeyneb Taşcı, Faika Berat Taşkıran, Orhan Taylan, Elif Gül Tirben, Tuğba Turan, Yeşim Ustaoğlu, Tahir Ün, Merve Ünsal, Arzu Yayıntaş, Adnan Yıldız, Demet Yoruç, Binnur Berkholz Zengin

(Translator: Zeyneb Taşçı)