Halil'e mektuplar – 2



Sevgili Halil,



Osmaniye girişinde, 700 kilometrenin, 28 günün ardından durdurulduğunuzu, zorla Adana’ya götürüldüğünüzü öğrendim en son. Senin ve yol arkadaşlarının telefonu cevap vermiyormuş. Biraz kaygılıyız haliyle…



Ama biliyor musun, bu yürüyüşün en çok buna, şu ya da bu nedenle üzerindeki o ağır, insafsız, şaşırtıcı karartmadan kurtulmaya ihtiyacı vardı. Öyle bir karartma ki, aynı zamanda bu şımarık, ölümcül savaşın milyonların gönülsüzlüğüne rağmen nasıl da bu kadar rahat sürdürülebildiğine dair net bir bilgiyi taşıyor bize. 



Onların bu engelleme, barışın yolunu kesme girişimi, en ummadıkları sonucu beraberinde getirecek. 



Bu ülkenin her yerinde, senden, kararından, sana katılanlardan habersiz, aslında aynı cümlelerle barışı çağıran, savaşın tüm taraflarına, sürdürücülerine, destekçilerine karşı konumlanmış o kadar çok insan var ki! Tek tek haberdar edilmesi yetecek!



Yeni yeni birçok arkadaşla tanışıyorum sana ve yol arkadaşlarına destek çabamızda… Çağrını tam da anlaşılmak istediğin yerden okuyan, sizlerin her adımınızda soluk alan, kaygılanan, barış umudunu tam da yürüdüğünüz o su yatağında büyüten, bir de kendi çağıran. Soluk soluğa haberliyorlar başınıza gelenleri. Uğraşıyorlar o sakin, yalın, sessiz, büyük çağrınızın halka halka yayılması için. Ellerinden geldiğince… Asla yalnız değilsiniz.



Giderek, ardından su dökenlerin serinliğiyle yıkanarak yolunu yolu kılacak binler, on binlerle karşılaşman dileğiyle…



Kardeşin.



Hakan Akçura



18.9.2012
14:56

Halil Savda’nın barış yürüyüşüne destek poster tasarımlarım

Halil Savda’nın barış yürüyüşüne eşlik eden blogfacebook sayfası ve facebook grubu sizi bekler.

Halil'e mektuplar – 1

Verdiğin karar, o kadar yalın ve kalabalık ki, hiç susmayan, yorgun, ölesiye çaresiz, ne kadar uzun, derin, kaç cana sırılsıklam yaşam olduğunu yol boyunca asla bilemeyecek yaşlı bir nehir gibi akıyor içimizde. 


Biz dediğim, “biz”! Birkaç kişiyiz hala. Sanma ki bilmiyor, izlemiyor, umursamıyor bazıları seni, o suçlu sessizlikleriyle. Puştluğuna yazmıyor, duyurmuyorlar. Oysa birkaç yeni söz eklesen onların asla ellerine alıp, yukarı kaldırıp, faltaşı gözlerle yapış yapış çürümüşlüğüne bakmadıkları, bakamadıkları, bakmak istemedikleri, elbette ki koparamadıkları göbekbağlarına yakın: “Ama Halil, bu savaş anlamlı!!!” Dürtüyorlar seni önleri sıra sürükleyerek o ölü et parçasıyla: “Değil mi!? Söyle! Söyle!” 


Dediğini dedin, iyi dedin oysa en baştan. Ayaklarına kına yakıp, evini, aşını, yolunu paylaşanların sorularını cevapla sadece. Seni tam da bulunduğun yerden bu şımarık, biteviye kirli savaşın anlambilir, anlambulur sahibi yapmaya çalışanlara ise sus ve yürü. Bence… 


Kuyuları da doldu bu ülkenin, mahzenleri, arka sokakları, mağaraları, hapisaneleri, arkadaş evleri, kamp zindanları, sokak araları, ağaç dipleri, dost kucakları, emirleri, talimatları da, o cesetlerle… Hiç konuşamayanlar, konuşamayacak olanların o hep masum, küskün, aldatılmış, pusu kurulmuş, baştan anlamamış, konduramamış, gözlerine inanamamış şaşkın gölgeleriyle de yürü. 


Onca silahın sahibi, onca yıla, satıra, bebeye, ekrana söz belleten güç, hiç sanmadığın kadar korkuyor sahiciliğinden, azlığından, kalabalığından. En kadim, en eski masalların, dansların, şifaların, bedellerin, izlerin, bilgilerin, kokuların, gözlerin, rüzgarların, aşkların, ilmek ilmek soluk aldığı bir pelerin örtmek isterim üzerine, örterim. Her omurum, gözeneğimle.


Elbet, deniz uzak mı, yakın mı göreceğiz. Gün, güne dönecek. Göremezsek ne olur!? En kötüsü, olsa olsa, artık hiç susmayacak, çok daha yorgun, ölüm gibi çaresiz ama ne kadar uzun ve derin, ne çok cana sırılsıklam yaşam olduğunu, aşılacak her yeni yol boyunca bilerek, çok daha yaşlı bir nehir gibi akar içimizde hiç değişmeyecek kararımız! En yalın ve kalabalık sevdası oldun barışın ve şimdiden Savda’mız!


Hakan Akçura
17.9.2012
01:15



Halil Savda’nın barış yürüyüşüne destek poster tasarımlarım

Halil Savda’nın barış yürüyüşüne eşlik eden blog, facebook sayfası ve facebook grubu sizi bekler.

12 Eylül'ün 30. yılında ve Referandum öncesi bir "Açık devlet sınaması": Gönderilmiştir


Not: Ardım sıra başvuranlar olur, bana ekran resimlerini de yollarlarsa, blogumda onları da yayınlayacağım.

Yenileme (13.9.2010)
Bimer’den ummadığım hızla gelen ilk cevap:

“BAŞVURUNUZU BİMER’DEN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ. (Takip ettim, “inceleme sürüyor” yazıyordu.) AYRICA MİT’TEN İSTEDİĞİNİZ BİLGİLER İÇİN KURUMA ŞAHSEN BAŞVURMANIZ GEREKMEKTEDİR” (Bu gereklilik neden acaba? Orası Başbakanlığa bağlı değil mi yoksa?)

Yenileme (20.09.2010)
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bilgi Edinme Kısmı’ndan gelen e-mail:

Sayın, Hakan AKÇURA
1. Millî Savunma Bakanlığı tarafından yönlendirilen 13 Eylül 2010 tarihli bilgi edinme başvurunuz K.K.K.lığı Bilgi Edinme Kısmı (Bakanlıklar/ANKARA) tarafından alınmıştır.
2. Başvurunuza konu olan hususlar ile ilgili olarak tam ve doğru bir arşiv incelemesi yapılabilmesi için aşağıdaki bilgilere ihtiyaç duyulmuştur. Söz konusu bilgileri göndermeniz halinde yasal koşullar dahilinde gerekli incelemenin yapılabileceği değerlendirilmektedir. Anılan bilgileri elektronik posta yolu ile iletebilirsiniz.
Bilgilerinizi rica ederim.

Gerekli Bilgiler:
Baba Adı
Anne Adı
Doğum Yeri/Tarihi
Nüfusa Kayıtlı Olunan Yer (İl/İlçe)


(İlettim)

Yenileme (29.09.2010)
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bilgi Edinme Kısmı’ndan gelen yeni e-mail:

Sayın, Hakan AKÇURA
1. Millî Savunma Bakanlığı tarafından gönderilen başvurunuz ve 20 Eylül 2010
tarihli ek bilgilendirmeniz neticesinde K.K.K.lığı Sıkıyönetim Arşivinde yapılan incelemede;
başvurunuza konu olan adli süreçler ile ilgili bir kısım mahkeme kararları bulunmuştur.
Bunlar dışında başvurunuza konu olan diğer kişisel eşyaların (fotoğraf, film, ses kaydı,
defter,vb.) K.K.K.lığı Sıkıyönetim Arşivinde bulunmadığı anlaşılmıştır.
2. Başka şahısların da ad ve bilgilerinin geçtiği kişisel veri niteliğinde olan söz konusu
mahkeme kararlarının adresinize gönderilmesi için talebinize ilişkin yazılı bir dilekçeyi
“Kara Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreterliği Bilgi Edinme Kısmı Yücetepe ANKARA
TÜRKİYE” adresine göndermeniz gerektiği değerlendirilmiştir.
3. Dilekçenizin birimimize ulaşmasını müteakiben anılan belgeler adresinize
gönderilebilecektir.
Bilgilerinizi rica ederim.

Cevabım:

“Sayın …,

Hızlı cevabınız için teşekkür ederim.

K.K.K.lığı Sıkıyönetim Arşivi’nde en azından Narlıdere Gözetim Evi’nde çekilen fotograflarımın yeralmaması beni şaşırttı ama incelemeniz sonucunda ortaya çıkmadığını iletiyorsanız yapabileceğim bir şey yok.

İstediğiniz dilekçeyi en yakında tarafınıza postalayacağım.

İyi çalışmalar.

Hakan Akçura”

Yenileme (30.09.2010)
İzmir Emniyet Müdürlüğü’nden de bilgi edinme başvurumun cevabı geldi. Özetle ellerinde hiçbir şey yokmuş:

“Sayın Hakan AKÇURA;

3071 Sayılı Dilekçe Hakkı Kanunu gereği Başbakanlık İletişim Merkezi (Bimer)’e yapmış olduğunuz başvurunuz ilgili birimimizce incelenmiş olup;

Başvurunuzda bahsettiğiniz konularla ilgili olarak; hakkınızda 1978-1983 tarihleri arasında 3 (Üç) serbest, 1 Ay 10 gün mahkumiyet ve bir de berat karararının var olduğu, belirtilen kararların verilmesine sebeb suçlardan gözaltına alınma işlemlerinde tanzim edilen yakalama tutanaklarında belirtilen fotoğraf albümleri,defter kitap ve eşyalarınız olmadığı, örgütsel doküman ve malzemeler tanzim edilen tahkikat dosyası ekinde ilgili Adli mercilere gönderildiği, tarafınıza ait herhangi bir malzemenin bulunmadığı hususunu;

Bilgilerinize rica ederim.”

Tüm süreç şunu gösterdi ki, devletin temel güvenlik kurumlarına başvurabilir, MİT hariç kısa çok bir zaman içinde cevap alabilirsiniz. Zaten avukatınızdan da edinebileceğiniz mahkeme dosyaları hariç elinize hiçbir şey geçmez. MİT anlayamadığım -ya da çok iyi anlaşılabilecek nedenlerle- ayrı bir başvuru sürecine tabii. Kalkışmayacağım buna.

Elbette ki işkenceli sorgularımın ses ve film kayıtlarına, gözaltına alındığım mekanlardan alınan fotograf, kitap ve defterlere, döndüğümde bulamadığım eşyalara, emniyet, gözetim, ceza ve tutukevleri içinde çekilen fotograflara, hakkımda tutulan kayıtlara ulaşabileceğime dair bir umudum ve beklentim yoktu.

Yine de, 12 Eylül askeri faşist darbe dönemiyle ne kadar yüzleşip, yüzleşemeyeceğine dair kendi kararını verememiş bir devletin, bilgi edinme kurumunu işletmeye başladığı, en hazırlıksız, en erken dönemlerinde bu başvuru beraberinde ne getirir merak etmiştim. Öğrendim.

Günümüz anti-demokrat kemalist evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?

Birgün gazetesindeki serüvenimin son eksik halkası olan “Günümüz anti-demokrat kemalist evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?”, Richard Hamilton‘ın pop art’ı başlattığı kabul edilen efsane kolajının bir türevi…

Richard Hamilton, “Just What Is It That Makes Today’s Homes So Different, So Appealing?”i (Günümüz evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?) 1956 yılında Londra’da Whitechapel Sanat Galerisi’nde açılan “This is tomorrow” (Bugün yarındır) başlıklı serginin kataloğu için yarattı. Özgün boyutları 26 x 24,8 cm. olan kolaj, serginin posterinde de kullanıldı. O günden bu yana birçok sanatçı tarafından türevleri üretildi.

Birgün gazetesine Baykuş’un bu cumartesi gününe tarihlenecek işi olarak yolladığım “Günümüz anti-demokrat kemalist evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?”, geçen gün yayınladığım “Al bayrak” ile benzer gerekçelerle reddedildi ve yollarımız ayrıldı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın imzasıyla bugün 28 Şubat tarihe gömüldü.

Üretimini 3 Şubat 2009 sabahı bitirdiğim “Günümüz anti-demokrat kemalist evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?”i, EMASYA protokolünün kaldırılması nedeniyle, daha önce karar verdiğim gibi sözkonusu cumartesi değil, bugün yayınlıyorum.

Richard Hamilton’a saygı ve ülkem demokrasi mücadelesine selamımla…

"Al bayrak" ya da Birgün'le yollarımızın ayrılması üzerine

“Al bayrak”, Birgün’ün, kültür sayfa editörü Ali Şimşek eliyle “dava açılması da dahil olmak üzere bazı riskler taşıdığı”, “zaten para sıkıntıları içindeyken.. durup dururken ceza yeme saflığına düşmemek için” yayınlamayacaklarını ilettikleri, yerine başka bir çalışmamı talep ettikleri, geçen hafta cumartesi gününe tarihlenmiş sıradaki Baykuş işimdi. Cumartesi gününden bu yana neden yayınlanmadığını öğrenmeye çalıştığım bu çalışmama dair reddi ve yeni iş talebini dün öğrendim.

Yayın-yaratım çizgimde yoksayamayacağım, eksik kalmaması gereken bir iş olduğu için ve aynı zamanda dost bildiğim çevrelerde yaşantıladığımız otosansürleri “kol kırılır yen içinde kalır” diyerek gizli kılmayı hiçbir zaman doğru bulmadığım için, hem “Al bayrak”ı burada yayınlamayı, hem de bu gelişmelere dair izleyenlerimi bilgilendirmeyi seçtim ve bu kararımı dün gazeteye ilettim.

Bugün, uygulamanın bir otosansür olduğunu düşünsem, onları eleştirsem de yine de Birgün’le çalışmaya devam etme istekliliğimi sürdürdüğümü de iletip yeni işimi gönderdiğimde ise, onun hakkında da benzer gerekçeyle “yayınlanamayacağı” bilgisi geldi. Artık onlar açısından da, benim açımdan da, birlikte çalışmanın olanaklı olmadığı ortadaydı. Bu da iletildi. Bence -ne yazık ki- bizim için en iyisi de bu ortak karar oldu.

Baykuş’un Birgün’deki serüveni, ancak iki işimi, “Az kaldı” (Türkiye linç yapılmış ya da linçe kalkışılmış mülki idare bölümleri haritası) ve Hrant: Üç çift gözbebeği‘ni yayınlamamı sağlayacak kadarmış.

Yukarda değindiğim, Birgün’ün ikinci reddine konu olan yeni işimi, önümüzdeki günlerde yine Open Flux’ta yayınlayacağım.



Yenileme: 


Birgün’ün ikinci reddine konu olan yeni işimi yayınlayınca buraya da linkini eklemem doğru diye düşündüm:  
“Günümüz anti-demokrat kemalist evlerini bu kadar farklı ve bu kadar baştan çıkarıcı yapan nedir?”