Onverita portalı kurucusu Serdar Temiz’in benle yaptığı röportaj:

Ship to Gaza projesi yaklaşık bir buçuk yıl önce başladı. Esas amacın ne olduğunu sormak, onların esas amaçlarından uzaklaştıklarına dair bir düşünceyi ya da önyargıyı ele verir. Oysa ilk günden bu yana değişen ve nitelik değiştiren hiçbir şey yok bu konuda. Yine kendi sitelerinde türkçe dahil yaptıkları açıklama çok yalın ve net:
”Ship to Gaza”, Filistin ve Gazze halkı için insani bir dayanışma hareketi ve pratik sonuç almaya yönelik bir girişim olarak tanımlanabilir. Girişimin amacı, en kısa sürede İskandinavya ve Avrupa’nin diğer bağlantı noktalarından hareket ettirilecek olan bir geminin Akdeniz’e indirilerek sonrasında Gazze’ye ulaştırılmasıdır.
Yukardaki alıntıda okumuşsunuzdur, “uluslararası kamuoyunun dikkatini Gazze’de yaşanılan trajediye çekmek icin çabalarda bulunmak” Ship to Gaza’nın ana hedeflerindendir. Bu trajedinin sürekliliğinin güvencesi adına sürdürülen Gazze ablukasının delinmesi, yarılması, ortadan kalkması da Ship to Gaza’nın elbette ki özellikle hedefidir. Bu yüzden İsrail’in izin verdiği kara yolu tercih edilmemiş ve gemilere sadece İsrail’in izin verdiği malzemeler değil, Gazze halkının gereksindikleri yüklenmiştir. Oysa çimentonun ve demirin de, maydanoz ve çukulatanın da girmesi yasaktır Gazze’ye…
Özgürlük Filosu’nun yolculuğunu sadece İHH’nin yayınlarından ya da Türkiye medyasından izlerseniz evet, İHH’nin bu uluslararası organizasyonun öncülüğünü yaptığını düşünebilirsiniz. Oysa Özgürlük Filosu’nu oluşturan uluslarası birliktelik Ship to Gaza İsveç örgütlenmesi ve İHH’nin yanı sıra Ship to Gaza Yunanistan, The European Campaign to End the Siege of Gaza (ECESG), Free Gaza, Palestinian International Campaign for Ending the Siege ve Barco Gaza (İspanya) örgütlenmelerinden oluşuyor.
İHH, başından beri bir parçası olduğu Özgürlük Filosu hareketinin diğer uluslararası bileşenlerini saymadan, onların adını anmadan ama kendi girişimlerine uluslararası desteğin söz konusu olduğuna vurgu yapmayı da ihmal etmeden yaptı tanıtımını. İHH’nin bu oluşumdaki bir farkından sözedeceksek, bu, deyim yerindeyse en fazla mali güce, en geniş tanıtım olanaklarına ve “müslümanlık” vurgusuna sahip örgütlenme olduğuna dair olabilir. Bu niteliklerinin, diğer örgütlenmeler için temelde bir sorun yaratmadığını, tanıtımlarındaki bilgi eksikliğinin de belki de en fazla bir sitemle anıldığını tahmin edebilirim; daha öte bir bilgiye sahip değilim.
Baskın projeyi nasıl etkiledi?
Sadece katliam sonrasında değil, yolculuk boyunca da, gerek uluslararası medyada, gerek Türkiye’de beni en çok etkileyen şeyin, -bu kez adı İsrail olan, geçmişte birçok kez de adı ABD olmuş olan- “güce tapınma” psikolojisinin yaygınlığı. Son yıllarda giderek yükselen ve temeli sağ liberal ekonomik ve siyasi politikalarda bulunabilecek kültürel ve ahlaki erozyonun ne kadar çok insanı, en temel insanlık değerlerini savunmaktan bile uzaklaştırabildiğini görmek beni çok sinirlendirdi. Zihinlerinin ardında bir yerlerde, bugün Gazze ve Filistin halkına, başka zamanlarda eminim diğer mazlum ya da yoksul halklara, belki de mesela İsrail hariç tüm Orta Doğu ve Afrika, belki de birçok Asya halkına, bu dünyadaki sorunların nedeni olarak bakan alabildiğine sığ, cahil ve ırkçı bir bakış açısının yaygınlaştığını gördüm. Türkiye’de ise bunun göstergeleri en çok, laik, kemalist ve alabildiğine İsrail -güç- yandaşı köşe yazarları ve okur yorumlarında ortaya çıktı.
Siz uluslararası kamuoyunun en son ne zaman bu kadar hızlı ve yaygın bir desteği örgütlediğini gördünüz? Ben Gazze saldırısı ve katliamına tepki verirken bile daha yavaş hareket edildiğine tanık oldum.
İsrail’in tüm uluslararası yasaları yoksayarak uluslararası sularda yaptığı korsanca saldırıyı değil de neden bunu konuşuyoruz biz? Hangi insan, kendi gemisi, teknesine uluslararası sularda yapılan bu tür bir korsanlığa karşı, eğer yoksa mutfağından varederek eline bıçak almaz, kenardaki demiri kullanmaz? Ki o gemidekilerin ellerine bıçak aldığını hiç sanmıyorum. Hiçbir İsrail pazarlaması görüntü de bunu göstermiyor. Bedenleriyle, eline geçirdiğiyle kendini savunan insanlar görüyorum ben.
İçinden kimsenin aralarının radikal dinci örgütlenmelerle ve HAMAS’la açık olduğunu iddia edemeyeceği İHH’ye büyük sorumluluk düşüyor. Başkanları saldırı gecesi daha erken saatlerde verdiği demeçte, aynı mazlumlukta, ihtiyaçta olan herkese, hıristiyan da, yahudi de olsalar yardım taşıyacaklarını savunarak, vakıflarının bundan önce sadece müslümanlara yönelik yardım çabalarını görebildiğimiz tarihini aşan cümleler kullanmıştı. Bu söylemi kendi destekçilerinde yaygınlaştırmalı. Yapar mı yapmaz mı tabii ki bilemem…
İsrail devletinin siyonist apartheit politikasının karşısında durmanın anti-semitizm olduğunu iddia etmeye kalkan her görüşe ise, bizzat bu filonun aktivisti olan ve Tel Aviv başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki eylemlerde yeralan barış yanlısı, siyonizm karşıtı yahudiler en yaygın ve etkili cevabı veriyorlar ve verecekler…
Tüm dünya, Filistin dostu halklar ne derse desin, onların kahramanı olmaya başlayan Başbakan Erdoğan, İsrail’le hala yürürlükte olan tüm askeri anlaşmaları yırtmadan samimiyetine beni inandıramaz.
Destekleyenlere ne dersiniz?
Rachel Corrie’yi unutmayın. Yolda! Desteğe ihtiyacı var! Bu abluka kalkmalı! Bu hedef için girişilen her çabaya katılın, derim.